Dışarıda hırçın bir rüzgar esiyor. Bütün kapıları kapatıp kendi köşeme çekiliyorum. Her şeyi öylece yerli yerinde bırakıp, zamanın iki yüzlülüğünü seyrediyorum. Bir yandan kara kara düşünürken, diğer yandan mahalledeki çocukların ağlama seslerini dinliyorum. Çocuklar daima ağlıyor ve mızıkçılık yapanlar çoğalıyor. Ne o büyücü kadınlar eksiliyor masallardan, ne de o kötü kalpli krallar... Ve sevdasını haykıramayanlar da kendi kendilerine yenik düşüyorlar her zaman. Bırak...Bırak uzaktan seveyim yeter. Kendi kendimi avuturum ben. Kaçamak bakışlara sığınırım her zaman. Sırf konuşmak için, türlü türlü bahaneler üretirim. Karşılaşabilmek için yazdığım bütün senaryolara “tesadüfi karşılaşmalar” derim... Bırak... Bırak uzaktan seveyim yeter. Kendi kendimi oyalarım ben. Sana şiirler yazarım eskisi gibi, ismine şarkılar bestelerim, türküler söylerim...Yağmurlarla beraber ıslanıp yollara düşerim,seni düşlerim ve seni düşünürüm. Köşe başındaki dilenciye para veririm, geçtiğim sokaklarda oynayan çocuklara gülücükler dağıtırım. Onlarla bereaber oynar, mızıkçılık yapmamaya çalışırım... Bırak... Bırak uzaktan seveyim yeter. Kendi kendimi mutlu ederim ben. Soğuk bir kentin karanlığında üşürsem eğer; içimdeki sevginle ısıtırım ben kendimi, sevginle aydınlatırım her yeri. Hayalinle yatar, hayalinle kalkarım ben.
Bırak...Bırak uzaktan seveyim yeter. Kendi kendimi ağlatırım ben...