WwW.FoRuM-SiTeM.ENiYiFoRuM.org
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

WwW.FoRuM-SiTeM.ENiYiFoRuM.org


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

amerika tarihi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4
Yazar Mesaj
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:23 pm

DEMİRYOLLARI, DÜZENLEMELER VE GÜMRÜK TARİFELERİ

Demiryolları, genişlemekte olan ülke için çok önemli bir konuma gelmiş ve demiryolu taşımacılığındaki uygunsuzluklar da çoğalmaya başlamıştı. Demiryolu şirketleri, çok mal taşıtan şirketlerin ödedikleri taşıma ücretinin bir kesimini iade ederek onlara indirim sağlıyor, bu da az mal taşıtan şirketlerin aleyhine oluyordu. Bazı demiryolu şirketleri de, mesafeye bakmaksızın, belirli şirketlere belirli noktalar arasında diğerlerine oranla daha yüksek keyfi tarifeler uyguluyorlardı.

Bunun yanı sıra, birkaç demiryolu bağlantısı olan kentler arasındaki taşıma ücretleri, rekabet nedeniyle, daha düşük kalırken, tek hattın eriştiği kentler arasında aşırı taşıma ücretleri alınıyordu. Sonuçta, Chicago’dan 1.280 kilometre uzaktaki New York’a mal taşımak, birkaç yüz kilometre ötedeki yerlere taşımaktan daha ucuza geliyordu. Rakip şirketler, rekabetten kaçınmak için ortak hareket edip “havuz” yöntemi uyguluyorlar; yani, yük taşıma işlerini, önceden kararlaştırılmış bir plana göre dağıtıyor ve kazandıkları parayı ortak bir fonda topladıktan sonra aralarında paylaşıyorlardı.

Halkın söz konusu uygulamalar karşısındaki tepkisi, eyaletleri bir takım düzenlemeler yapma çabasına yöneltti. Bu önlemlerin belirli bir etkisi görüldüyse de, sorun ulusal düzeyde olduğu için Kongre’nin harekete geçmesi gerekiyordu.

Başkan Grover Cleveland, aşırı taşıma ücretlerini, havuz yöntemini, ücret iadelerini ve ayırımcı işlemleri yasaklayan Eyaletlerarası Ticaret Yasası’nı 1887’de imzaladı ve yasanın ihlalini önlemek amacıyla bir Eyaletlerarası Ticaret Komisyonu (Interstate Commerce Commission -ICC) yarattı. Buna karşın, muhafazakar Yüksek Mahkeme’nin kararlarından yararlanan demiryolu şirketleri, Komisyon’un ilk yılları boyunca, düzenlemelere gidilmesi ve taşıma ücretlerinin düşürülmesine yönelik hemen hemen tüm çabaları boşa çıkarmayı başardılar.

Cleveland aynı zamanda, olağanüstü bir savaş dönemi önlemi olarak konulmuş bulunan ve dönemin siyasal yaşamına egemen Cumhuriyetçi başkanlar tarafından kalıcı bir ulusal siyaset konumuna getirilen yüksek gümrük tarifeleriyle de savaşıyordu. Bir Demokrat olan Cleveland, aşırı yüksek gümrük tarifelerinin, hayat pahalılığının giderek bir yük haline gelmesinde ve tröstlerin hızla gelişmesinde büyük bir rol oynadığına inanıyordu. Gümrük tarifelerinin siyasal bir sorun oluşturmadığı uzun yıllardan sonra, Demokratlar 1880’de “sadece gelir sağlayacak bir tarife” uygulaması istediler ve kısa zamanda reform çağrıları yoğunlaştı. Bu çok tartışmalı konuya değinmemesi önerilerine kulak asmayan Cleveland, 1887’de Kongre’de yaptığı konuşmada, Amerikan endüstrisini yabancı rekabetten korumak için alınan önlemlerin getirildiği aşırı boyutları kınayarak ulusu şaşkına çevirdi.

Gümrük tarifeleri sorunu 1888 başkanlık seçimleri kampanyasının temel konusu haline geldi ve Cumhuriyetçilerin korumacılığı savunan adayı Benjamin Harrison seçimi az bir farkla kazandı. Seçim kampanyası vaadlerini yerine getiren Harrison hükümeti 1890’da, kurulu endüstrileri korumaya ve “bebek endüstriler” denilen yeni kuruluşları güçlendirmeye yönelik McKinley gümrük tarifeleri yasasını kabul ettirdi. Yeni tarifenin getirdiği genel yüksek oranlar perakende fiyatlarının artmasına ve bunun da mutsuzluğu çoğaltmasına neden oldu.

Bu dönemde, halkın tröstlere karşı duyduğu hoşnutsuzluk da arttı. 1880’ler boyunca Henry George ve Edward Bellamy gibi reformcuların büyük saldırılarına hedef olan dev boyutlu anonim şirketler, çok tartışılan bir siyasal konu haline geldi. Tekelleri kırmak amacıyla 1890’da kabul edilen Sherman Antitröst Yasası, eyaletlerarası ticareti zorlaştıracak her türlü birleşimi yasakladı ve ağır cezalar taşıyan çeşitli uygulama önlemleri getirdi. Belirsiz genellemelerle dolu olan yasa, kabulünden hemen sonra pek az etki yarattı. Buna karşın on yıl sonra, Theodore Rosevelt hükümeti sırasında etkili bir biçimde uygulandı ve başkana “tröst kırıcı” takma adının verilmesine neden oldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:24 pm

DEMİRYOLLARI, DÜZENLEMELER VE GÜMRÜK TARİFELERİ

Demiryolları, genişlemekte olan ülke için çok önemli bir konuma gelmiş ve demiryolu taşımacılığındaki uygunsuzluklar da çoğalmaya başlamıştı. Demiryolu şirketleri, çok mal taşıtan şirketlerin ödedikleri taşıma ücretinin bir kesimini iade ederek onlara indirim sağlıyor, bu da az mal taşıtan şirketlerin aleyhine oluyordu. Bazı demiryolu şirketleri de, mesafeye bakmaksızın, belirli şirketlere belirli noktalar arasında diğerlerine oranla daha yüksek keyfi tarifeler uyguluyorlardı.

Bunun yanı sıra, birkaç demiryolu bağlantısı olan kentler arasındaki taşıma ücretleri, rekabet nedeniyle, daha düşük kalırken, tek hattın eriştiği kentler arasında aşırı taşıma ücretleri alınıyordu. Sonuçta, Chicago’dan 1.280 kilometre uzaktaki New York’a mal taşımak, birkaç yüz kilometre ötedeki yerlere taşımaktan daha ucuza geliyordu. Rakip şirketler, rekabetten kaçınmak için ortak hareket edip “havuz” yöntemi uyguluyorlar; yani, yük taşıma işlerini, önceden kararlaştırılmış bir plana göre dağıtıyor ve kazandıkları parayı ortak bir fonda topladıktan sonra aralarında paylaşıyorlardı.

Halkın söz konusu uygulamalar karşısındaki tepkisi, eyaletleri bir takım düzenlemeler yapma çabasına yöneltti. Bu önlemlerin belirli bir etkisi görüldüyse de, sorun ulusal düzeyde olduğu için Kongre’nin harekete geçmesi gerekiyordu.

Başkan Grover Cleveland, aşırı taşıma ücretlerini, havuz yöntemini, ücret iadelerini ve ayırımcı işlemleri yasaklayan Eyaletlerarası Ticaret Yasası’nı 1887’de imzaladı ve yasanın ihlalini önlemek amacıyla bir Eyaletlerarası Ticaret Komisyonu (Interstate Commerce Commission -ICC) yarattı. Buna karşın, muhafazakar Yüksek Mahkeme’nin kararlarından yararlanan demiryolu şirketleri, Komisyon’un ilk yılları boyunca, düzenlemelere gidilmesi ve taşıma ücretlerinin düşürülmesine yönelik hemen hemen tüm çabaları boşa çıkarmayı başardılar.

Cleveland aynı zamanda, olağanüstü bir savaş dönemi önlemi olarak konulmuş bulunan ve dönemin siyasal yaşamına egemen Cumhuriyetçi başkanlar tarafından kalıcı bir ulusal siyaset konumuna getirilen yüksek gümrük tarifeleriyle de savaşıyordu. Bir Demokrat olan Cleveland, aşırı yüksek gümrük tarifelerinin, hayat pahalılığının giderek bir yük haline gelmesinde ve tröstlerin hızla gelişmesinde büyük bir rol oynadığına inanıyordu. Gümrük tarifelerinin siyasal bir sorun oluşturmadığı uzun yıllardan sonra, Demokratlar 1880’de “sadece gelir sağlayacak bir tarife” uygulaması istediler ve kısa zamanda reform çağrıları yoğunlaştı. Bu çok tartışmalı konuya değinmemesi önerilerine kulak asmayan Cleveland, 1887’de Kongre’de yaptığı konuşmada, Amerikan endüstrisini yabancı rekabetten korumak için alınan önlemlerin getirildiği aşırı boyutları kınayarak ulusu şaşkına çevirdi.

Gümrük tarifeleri sorunu 1888 başkanlık seçimleri kampanyasının temel konusu haline geldi ve Cumhuriyetçilerin korumacılığı savunan adayı Benjamin Harrison seçimi az bir farkla kazandı. Seçim kampanyası vaadlerini yerine getiren Harrison hükümeti 1890’da, kurulu endüstrileri korumaya ve “bebek endüstriler” denilen yeni kuruluşları güçlendirmeye yönelik McKinley gümrük tarifeleri yasasını kabul ettirdi. Yeni tarifenin getirdiği genel yüksek oranlar perakende fiyatlarının artmasına ve bunun da mutsuzluğu çoğaltmasına neden oldu.

Bu dönemde, halkın tröstlere karşı duyduğu hoşnutsuzluk da arttı. 1880’ler boyunca Henry George ve Edward Bellamy gibi reformcuların büyük saldırılarına hedef olan dev boyutlu anonim şirketler, çok tartışılan bir siyasal konu haline geldi. Tekelleri kırmak amacıyla 1890’da kabul edilen Sherman Antitröst Yasası, eyaletlerarası ticareti zorlaştıracak her türlü birleşimi yasakladı ve ağır cezalar taşıyan çeşitli uygulama önlemleri getirdi. Belirsiz genellemelerle dolu olan yasa, kabulünden hemen sonra pek az etki yarattı. Buna karşın on yıl sonra, Theodore Rosevelt hükümeti sırasında etkili bir biçimde uygulandı ve başkana “tröst kırıcı” takma adının verilmesine neden oldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:24 pm

TARIMDA DEVRİM

Enüstride elde edilen çok büyük gelişmelere karşın, tarım ülkedeki temel iş alanı olmayı sürdürdü. İç Savaş sonrasında imalatta görülenle aynı zamanda oluşan tarım devrimiyle el işçiliğinden makineli çiftçiliğe ve geçime yönelik tarımdan ticari amaçlı tarıma dönüldü. 1860-1910 yılları arasında, Birleşik Devletlerdeki çiftlik sayısı üç kat artarak 2 milyondan 6 milyona yükseldi ve ekilen toprakların yüzölçümü de 160 milyon hektardan 352 milyon hektara çıkarak iki kattan fazla genişledi.

1860-1890 döneminde, Birleşik Devletler’de buğday, mısır ve pamuk gibi temel ürünlerden alınan verim, daha önce sağlanmış olanları çok geride bıraktı. Aynı dönemde, ülkenin nüfusu da iki kattan fazla çoğaldı ve en önemli büyüme kentlerde oluştu. Buna karşın Amerikan çiftçileri sadece ülke çalışanlarının ve ailelerinin gereksinimlerini karşılamaya yetecek kadar değil, giderek çoğalan oranda üretim fazlası yaratmaya elverişli ölçüde tahıl ve buğday ürünü aldılar, sığır ve domuz yetiştirdiler ve yün elde ettiler.

Bu olağanüstü başarıda birkaç öğe etkili oldu. Birincisi Batı’ya yayılmaydı. İkincisi, tarımda makine kullanımıydı. 1800’lerin çiftçisi, elinde bir orak, günde bir hektarın yüzde yirmisi kadar bir arazideki buğdayı biçebilirdi. 30 yıl sonra, bir tırpan kullanarak bu oranı yüzde seksene çıkarabilirdi. 1840’ta ise Cyrus McCormick, yaklaşık on yıldır geliştirmeye çalıştığı garip bir makine olan orak makinesi sayesinde bir günde iki-iki buçuk hektarlık bir alanı biçerek bir mucize yarattı. Gelecek talebi önceden fark ederek batıya gitti ve yeni yeni gelişmekte olan Chicago kentinde bir fabrika kurup 1860’a kadar 250.000 orak makinesi sattı.

Kısa bir sürede birbiri ardından yeni tarım makineleri geliştirildi: otomatik balya makinesi, dövücü ve biçici-dövücü ya da biçerdöver. Motorlu mibzerler, doğrayıcılar, kabuk soyucular, ayıklayıcılar, krema ayırıcılar, gübre serpiciler, patates ekiciler, ot kurutucular ve kuluçka makinelerine ek olarak yüzlerce yeni icat ortaya çıktı.

Bilimin tarıma olan katkısı da makinelerinkinden az değildi. 1862’de kabul edilen, Bağışlanmış Arazili Kolejler’e (Land Grant College) ilişkin Morrill yasası uyarınca, tarım ve endüstri kolejleri kurulması amacıyla her eyalete kamu arazisi bağışları yapıldı. Bunlar, hem eğitim kurumları hem de bilimsel tarım alanında araştırma merkezleri olarak çalışacaktı. Kongre bunun ardından, ülkenin her yanında tarımsal deneme istasyonları kurulmasına yönelik ödenek ayırdı ve araştırmalar için doğrudan doğruya Tarım Bakanlığı’na para sağladı. Yeni yüzyıla girildiğinde, Birleşik Devletler’deki pek çok bilim adamı, çeşitli tarımsal projeler üzerinde çalışıyordu. İşin garip yanı, çiftçilerin verimliliğini arttırmalarına yol açan federal siyaset, sonuçta üretimi aşırı miktarlara eriştirdi, piyasada fiyatlar düştü ve çiftçilerin hevesleri kırıldı.

Söz konusu bilim adamlarından biri olan Mark Carleton, Tarım Bakanlığı tarafından Rusya’ya gönderildi. Orada, bitki pasına ve kuraklığa dayanıklı bir kış buğdayı türü buldu ve ülkesine ihraç etti; günümüzde Birleşik Devletler’de yetiştirilen buğdayın yarısından fazlası bu türdendir. Bir başka bilim adamı olan Marion Dorset, üreticilerin çok korktuğu domuz kolerası ile başa çıktı; George Mohler adındaki bilim adamı da şap hastalığının önlenmesinde yardımcı oldu. Bir araştırmacı Kuzey Afrika’dan Kaffir mısırı, bir başkası da, Türkistan’dan sarı çiçekli alfalfa bitkisini getirdi. California’da Luther Burbank, yeni meyva ve sebze türleri geliştirdi; Wisconsin’de Stephen Babcock, sütteki yağ oranını belirleyecek bir deney geliştirdi; Alabama’daki Tuskegee Enstitüsü’nde, Afrika kökenli Amerikalı bilim adamı George Washington Carver, yer fıstığı, tatlı patates ve soya fasulyesine ilişkin yüzlerce yeni kullanım alanı buldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:24 pm

BÖLÜNMÜŞ GÜNEY

Güney, endüstri çekmek amacıyla 1880’lerde çok çaba gösterdi. Çelik, kereste, tütün ve dokuma endüsterilerinde gelişme sağlamaları için yatırımcılara büyük teşvik önlemleri vaadinde bulunuldu. Yine de, Güney’in ulusal endüstri tabanında 1900’deki payı yaklaşık 1860 yılı düzeyinde kaldı. Buna ek olarak, bu endüstrileşme atağının bedeli yüksekti; Güney’deki fabrika kentlerinde çocuk işçiliği çok yayıldı.

İç Savaş’tan otuz yıl sonra da Güney, genelde yoksul, büyük ölçüde tarıma dayalı ve ekonomik açıdan bağımlıydı. Toplumu, siyahlarla beyazlar arasında kesin bir ayırım uyguluyor ve sık sık yinelenen ırkçı şiddete göz yumuyordu.

Washington hükümetindeki üyeleri aracılığıyla Yeniden Yapılanma’ya karşı koymuş olan uzlaşmaz Güneyliler, beyazların üstünlüğünü sürdürmede eyaletin etkinliğini sağlayacak yollar buluyorlardı. 1870’lerden başlayarak, ulusal güçle eyaletlerin gücü arasında uygun bir dengenin korunmasına ilişkin geleneksel muhafazakar görüşleri destekleyen belirli Yüksek Mahkeme kararları da bu gibi Güneylilerin iddialarına kuvvet kazandırıyordu.

Yüksek Mahkeme 1873’te, vatandaşların haklarının azaltılamayacağına ilişkin 14. Anayasa Değişikliği’nin, Afrikalı-Amerikalıları eyaletin gücüne karşı koruyacak yeni ayrıcalıklar ya da bağışıklıklar getirmediği sonucuna vardı. Buna ek olarak, 1883’te, 14. Değişikliğin, eyaletlerin aksine, bireylerin ayırımcılık yapmalarını engellemediğine karar verdi. Mahkeme, 1896 tarihli Plessy-Ferguson davasında, trenler ve lokantalar gibi kamuya açık yerlerde Afrikalı Amerikalılara “ayrı ama eşit” hizmet verilmesinin onların haklarını ihlal etmediği sonucuna vardı.

Irksal ayırımcılık ilkesi kısa zamanda demiryollarından lokantalara, otellere, hastahanelere ve okullara kadar, Güney’deki yaşamın her alanına yayıldı. Ayrıca, yasalarla ayrılmamış olan her yaşam alanı, gelenekler ve uygulamalarla ayrılıyordu. Yaygın ayırımcılıkla karşı karşıya kalan pek çok Afrikalı Amerikalı, onlara, alçak gönüllü ekonomik amaçlara yönelmelerini ve geçici toplumsal ayırımı kabul etmelerini önermiş bulunan ve XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başları arasındaki en önde gelen siyah lider olan Booker T.Washington’un programını destekliyorlardı. Afrikalı-Amerikalı aydın W.E.B.DuBois’in önderlik ettiği diğer bazıları ise, ırkçılığa siyasal hareketlerle karşı çıkmak istiyorlardı; fakat, suç ortaklığı yapan iki büyük parti, ırksal adalet çağrıları pek az destek buldu ve Güney’deki ayırımcı yasalar XX. yüzyılın ikinci yarısına kadar alışılagelmiş bir görünüm oluşturdu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:25 pm

SON SINIR BÖLGESİ

1865’te sınır çizgisi genellikle Mississippi Nehri kıyısındaki eyaletlerin batı kenarlarını izler; Kansas ve Nebraska’nın doğu kesimlerini içine alacak biçimde genişlerdi. Öncü çiftliklerin oluşturduğu bu ince çizginin ötesinde, Rocky Dağları’nın eteklerine kadar çayırlar ve çalılık topraklar uzanırdı. Bunun ötesinde, yaklaşık 1.600 kilometre boyunca, çoğu altın, gümüş ve diğer maden cevherleriyle dolu sıra dağlar yükselirdi. Onlardan sonra, kıyı bölgelerindeki ormanlık dağlara ve Büyük Okyanus’a doğru düzlükler ve çöller yayılırdı. Söz konusu geniş iç kesimlerde, California’daki yerleşilmiş bölgelerin ve uzak ve dağınık küçük yerleşim birimlerinin dışında, Kızılderililer yaşardı: Bunlar arasında, Sioux, Blackfoot, Pawnee ve Cheyenne gibi Büyük Düzlükler kabileleri ve Apache, Navajo ve Hopi kabilelerini de içeren Güneybatı Kızılderilileri vardı.

Sadece yirmi beş yıl içinde bu geniş bölgenin hemen hemen tümü eyaletlere ve yerleşim bölgelerine bölündü. Madenciler sıra dağları karış karış dolaşmışlar, maden kuyuları açmışlar ve Nevada, Montana ve Colorado’da küçük topluluklar oluşturmuşlardı. Uçsuz bucaksız çayırlardan yararlanan sığır yetiştiricileri, Texas’tan Mississippi Nehri’nin yukarılarına kadar uzanan geniş araziyi parsellemişlerdi. Koyun yetiştiricileri, vadilere ve dağ yamaçlarına yerleşmişlerdi. Çiftçiler de, düzlükleri ve vadileri sürmeye başlamışlar ve Doğu ile Batı arasındaki boşluğu doldurmuşlardı. 1890’a gelindiğinde sınır bölgesi ortadan kalkmıştı.

Araziyi işgal edip işletmek isteyen vatandaşlara 64 hektar genişliğinde bedava çiftlikler bağışlanmasını öngören 1862 tarihli Yerleşim Yasası teşvik edici bir etki yarattı. İşin kötü yanı, geleceğin çiftçilerine dağıtılan topraklar çiftçilikten daha çok hayvan yetiştiriciliğine elverişliydi ve 1880 yılına gelindiğinde, 22.400.000 hektar genişliğinde “bedava” toprak ya sığır yetiştiricilerinin ya da demiryolu şirketlerinin eline geçmiş bulunuyordu.

1862’de Kongre, Union Pacific Railroad demiryolu şirketine imtiyaz verilmesini de onayladı ve şirket, çoğunlukla eski askerleri ve İrlandalı göçmenleri çalıştırarak, Iowa’nın Council Bluffs kasabasından batıya doğru hat döşemeye başladı. Aynı zamanda, Central Pacific Railroad demiryolu şirketi de, büyük ölçüde Çinli göçmen işçilere dayanarak, California'’aki Sacramento kentinden doğuya doğru ilerliyordu. İki hattın durmadan ilerleyip en sonunda 10 Mayıs 1869’da Utah’taki Promontory Point mevkiinde birleşmesi tüm ülkeyi heyecanlandırdı. İki okyanus arasında aylarca süren zorlu yolculuk süresi yaklaşık altı güne indirilmişti. Kıta üzerindeki demiryolu ağı sürekli gelişti. 1884’te, orta Mississippi Vadisi bölgesini Büyük Okyanus’a bağlayan dört büyük demiryolu hattı kurulmuş bulunuyordu.

1848’de California’da, on yıl sonra da Colorado ve Nevada’da, 1860’larda Montana ve Wyoming’de ve 1870’lerde de Dakota Kızılderilileri bölgesinin Black Hills kesiminde altın bulunması üzerine, Uzak Batı’ya doğru ilk büyük nüfus akını bölgedeki dağlara yöneldi. Madenciler bölgeye yayıldılar, toplumlar kurdular ve daha kalıcı yerleşimlerin temellerini attılar. Bazı yerleşimciler, dağları delik deşik ettikleri sırada, bölgenin çiftçilik yapmaya ve hayvan yetiştirmeye elverişli olduğunu anladılar. Belirli toplumlar hemen hemen sadece madenciliğe bağlı kaldılarsa da, Montana, Colorado, Wyoming, Idaho ve California’nın gerçek zenginliğinin ot ve toprakta olduğu ortaya çıktı.

Texas’ta uzun süredir önemli bir endüstri olan sığır yetiştirmeciliği, atılımcı kişilerin eyalete özgü “longhorn” türü sığırları açık kamu arazisinden geçirip kuzeye götürmeye başlamaları üzerine, İç Savaş sonrasında büyük ölçüde gelişti. Yol boyunca otlayan sığırlar, Kansas’taki demiryolu yükleme noktalarına geldiklerinde, yol çıktıkları günkünden daha çok büyümüş ve semirmiş oluyorlardı. Bu “uzun sevkiyat” yöntemi kısa zamanda olağan bir konuma geldi ve anılan güzergah kuzeye götürülen sığır sürüleriyle doldu. Sığır yetiştirmeciliği Missouri bölgesini aştı ve Colorado, Wyoming, Kansas, Nebraska eyaletleriyle Dakota arazisinde büyük hayvan üretme çiftlikleri ortaya çıktı. Batı’daki kentler de hayvan kesme ve kasaplık et hazırlama merkezleri olarak gelişti.

Göze hoş görünen “kovboy”un baş rolü oynadığı büyük hayvan üretme çiftlikleri, yeni ve renkli bir yaşam biçimi oluşturdu. Gerçek kovboy yaşamı, düşük ücretler ve ağır çalışma koşulları yüzünden romantik olmaktan çok uzaktı; yine de, 1870’lerin ucuz romanları ile XX. yüzyılın sonlarında da John Wayne ve Clint Eastwood’un filmleri sayesinde, Amerikalıların gözündeki mitolojik etkisini sürdürmektedir.

1866-1888 arasında toplam olarak yaklaşık altı milyon baş sığır, kışı geçirmeleri için Texas’tan yola çıkarılıp Colorado, Wyoming ve Montana’nın yaylalarına götürüldü. Sığır yetiştiriciliği 1885’te en verimli noktasına erişti ve on yıldan sonra meralar aşırı otlatma yüzünden uzun sevkiyatı destekleyemez duruma düştü ve bölge demiryolu hatlarıyla dolup taşmaya başladı. Sığır yetiştiricisinin hemen ardından, çiftçilerin ailelerini taşıyan üstü örtülü arabaları, yük taşıyan atları, inekleri ve domuzları gelmeye başladı. Çiftçiler, Yerleşim Yasası uyarınca topraklarının sınırlarını belirlediler ve onları yeni icat edilmiş olan dikenli tellerle çevirdiler. Yasal tapuları olmayan sığır yetiştiricileri, daha önce başıboş dolaştıkları topraklardan sürüldüler. Kısa süre sonra da romantik “Vahşi Batı” yok oldu gitti.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:25 pm

KIZILDERİLİLERİN ACINACAK YAŞAMLARI

Madencilerin, sığır yetiştiricilerin ve yerleşimcilerin düzlüklere ve dağlara yayılmaları, Doğu’da olduğu gibi Batı’da da Kızılderililerle çatışmalara girilmesine yol açtı. Büyük Havza’daki (Great Basin) Utelerden Idaho’daki Nez Percelere kadar pek çok Kızılderili kabilesi, zaman zaman beyazlarla savaştı; fakat, Kuzey Düzlükleri’ndeki Siouxlarla Güneybatı’daki Apacheler, sınırın genişlemesi karşısında en çarpıcı direnmeyi sergilediler. Red Cloud ve Crazy Horse gibi yaratıcı önderlerin yönettiği Siouxlar, özellikle süratli atlı savaş konusunda yetenekliydiler. Çöllerdeki ve büyük vadilerdeki yerleşim bölgelerinde yaşayan Apacheler de aynı oranda savaşma ve gizlenme becerisi sergilediler.

Düzlük Kızılderilileri ile çatışma, Siouxların 1862’de beyazlara karşı bir katliam gerçekleştirmeleriyle başladı ve İç savaş boyunca sürdü. 1876’da, Dakota’daki altına hücum hareketinin Black Hills bölgesine yayılması üzerine son ciddi Sioux savaşı patlak verdi. Ordunun, madencileri Siouxların avlanma alanlarından uzak tutması gerektiği halde, Kızılderililerin arazilerini korumak için pek bir şey yapılmadı. Buna karşın, antlaşma ile tanınmış hakları uyarınca bölgede avlanan guruplara karşı harekete geçmesi istenilince, Ordu büyük bir hevesle saldırdı.

1876’da birkaç sonuçsuz karşılaşmadan sonra General George Custer, Siouxlarla müttefiklerinin Little Big Horn Nehri kıyısındaki merkez kamplarını buldu. Ana kuvvetlerden ayrı düşen Custer ve adamları tümüyle yok edildiler. Daha sonra 1890’da, South Dakota’daki Wounded Knee bölgesinde bulunan Kuzeyli Siouxlara ayrılmış özel yerleşim biriminde (reservation) yapılmakta olan bir hayalet dansı ayini ayaklanmaya yol açtı ve yüzlerce Sioux kadın, erkek ve çocuk katledildi.

Buna karşın, sözkonusu olaydan çok daha önce, 1870’i izleyen on yıl içinde, mandaların (buffalo) ayırım gözetilmeksizin hemen hemen yok olacak derecede avlanması yüzünden Düzlük Kızılderililerinin yaşamları berbat bir konuma gelmişti. Bu arada, Güneybatı’daki Apache savaşları, son önemli reis olan Geronimo ele geçirilinceye kadar sürdü.

Hükümetin Monroe hükümeti günlerinden beri güttüğü siyaset, Kızılderilileri beyazların sınırlarının ötesine sürmek olmuştu; fakat, kaçınılmaz olarak, ayrılmış yerleşim birimleri giderek küçüldü ve kalabalıklaştı ve Hükümet’in Kızılderililere karşı davranışı yoğun biçimde eleştirilmeye başlandı. Sözgelimi, Batı’da yaşayan bir Doğulu olan Helen Hunt Jackson 1881’de, Kızılderililerin acınacak yaşamlarını romanlaştıran ve ülkede büyük vicdan azabı yaratan Onursuzluk Yüzyılı adlı bir kitap yazdı. Reformcuların çoğunluğu, Kızılderililerin başat kültür içinde asimile edilmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Federal hükümet, Pennsylvania’nın Carlisle kentinde, Kızılderili gençlere beyazların değerlerini ve inançlarını aşılamak amacıyla bir okul bile kurmuştu. (ABD’de yetişmiş en iyi atlet olduğuna inanılan Kızılderili Jim Thorpe, XX. yüzyıl başlarında bu okulda üne kavuşmuştur.)

1887 tarihli Dawes Yasası, ABD’nin Kızılderili politikasını tersine çevirdi ve kabile arazisinin bölünüp her aile reisine 65 hektar toprak ayrılması amacıyla başkana yetki verdi. Dağıtılan arazi 25 yıl boyunca hükümetin güvencesi altında kalacak ve bu sürenin sonunda arazi sahibine tapu ve vatandaşlık verilecekti. Böylece dağıtılmayan topraklarsa yerleşimcilere satılacaktı. Anılan yasa çok iyi niyetlerle hazırlanmış olmasına karşın, geniş Kızılderili topraklarının yağmalanmasına yol açtığı için felaketle sonuçlandı. Ayrıca, kabilelerin toplumsal örgütlenmesini karıştırması nedeniyle, geleneksel kültürü daha da çok bozdu. 1934’te ABD politikası, ayrılmış yerleşim birimlerindeki kabilesel ve toplumsal yaşamı koruma çabası güden Kızılderililerin Yeniden Örgütlenmeleri Yasası ile bir kez daha tersine çevrildi.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:25 pm

KARARSIZ İMPARATORLUK

Birleşik Devletler, XIX. yüzyılın son on yılı içinde, etkisinin ve zaman zaman da topraklarının Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus’un uzak noktalarına ve Orta Amerika’ya yayıldığı bir imparatorluğu genişletme dönemi yaşadı; ancak, Birleşik Devletler, Avrupa imparatorluklarına karşı yürüttüğü tarihsel savaşı ve benzersiz demokratik gelişmesi nedeniyle, Avrupalı rakiplerinden daha değişik bir yöntem izledi.

XIX. yüzyılın sonlarındaki Amerikan yayılmacılığının çeşitli nedenleri vardı. Anılan yıllar, uluslararası alanda, Avrupalı güçlerin yeni rakipleri Japonya’nın yanı sıra Afrika’yı bölüşmek için yarıştıkları ve Asya’da ticari etkilerini arttırma rekabeti içinde oldukları bir imparatorluk çılgınlığını simgeliyordu. Aralarında Theodore Roosevelt, Henry Cabot Lodge ve Elihu Root gibi etkili kişilerin de bulunduğu çok sayıda Amerikalı, Birleşik Devletler’in de, kendi çıkarlarını güvence altına almak için, ekonomik etkinlik bölgelerine sahip olması gerektiğini düşünüyorlardı. Ülkenin ekonomik ve siyasal güvenliğinin sağlanmasına temel olarak büyük bir filonun oluşturulması ve denizaşırı limanlar ağı kurulması çağrısında bulunan güçlü bir donanma lobisi de bu görüşleri destekliyordu. Daha genel açıdan, Amerika’nın kıtadaki genişlemesini haklı göstermek amacıyla ilk kez ortaya atılmış bulunan “alın yazısı” kuramı, şimdi de, Birleşik Devletler’in etkisini ve uygarlığını Batı Yarıküresi’ne ve Antillere olduğu kadar Büyük Okyanus’un ötesine de yayma hakkı ve görevi olduğunu vurgulamak için yeniden canlandırılmıştı.

Aynı zamanda, Kuzeyli Demokratların ve reform yanlısı Cumhuriyetçilerin oluşturduğu imparatorluk karşıtı çeşitli koalisyonların muhalefeti de gücünü ve sürekliliğini koruyordu. Bunun sonucu olarak, bir Amerikan imparatorluğu kurma çabaları bölük pörçük ve kararsız bir biçimde yürüyor ve koloni yönetimleri de çok kez siyasal kontrolü ele geçirmekten çok, ticaretle ve ekonomik sorunlarla ilgileniyorlardı.

Amerika’nın kıtasal sınırları dışındaki ilk atılımı, az sayıda Inuit ve diğer yerli halkın yaşadığı Alaska’yı 1867’de Ruslardan satın almak oldu. Pek çok Amerikalı, Dışişleri Bakanı William Seward’ın bu girişimine ilgisiz kalmış ya da bunu öfkeyle karşılamış ve Alaska’dan, yaygın bir biçimde, “Seward’ın Yanılgısı” ve “Seward’ın Buzdolabı” olarak söz etmiştir. Buna karşın, 30 yıl sonra Alaska’nın Klondike Nehri’nde altın keşfedilmesi üzerine binlerce Amerikalı kuzeye taşınmış ve pek çoğu da orada kalıcı olarak yerleşmiştir. Alaska, 1959’da 49. ve Texas’ın unvanını elinden alarak en büyük eyalet olmuştur.

1898’de patlayan İspanya-Amerika savaşı, Amerikan tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Savaşın sona ermesinden birkaç yıl sonra, Birleşik Devletler, Antil Denizi’ndeki adaları, Büyük Okyanus’un orta kesimi ve Asya kıtasına yakın kesimi kontrol ediyor ya da oralarda etkisini gösteriyordu.

1890’lara gelindiğinde, İspanya’nın Yeni Dünya’daki büyük imparatorluğundan geriye sadece Küba ve Portoriko kalmış bulunuyor, Filipin Adaları da Büyük Okyanus’taki İspanyol gücünün merkezini oluşturuyordu. Savaşın çıkmasının üç temel kaynağı vardı: halkın katı İspanyol yönetimine karşısı düşmanlık duyması; Amerika’nın bağımsızlık taleplerine hoşgörüyle bakması; Birleşik Devletler’de, bir parça da, “aşırı milliyetçi” olan ve heyecan yaratan basının teşvikiyle, yeni bir ulusal güven duygusunun ortaya çıkması. Küba’da ana ülkenin baskılarına karşı gitttikçe büyüyen öfke, 1859’da bir bağımsızlık savaşının patlamasına neden oldu. Birleşik Devletler, ayaklanmanın gelişmesini giderek artan bir kaygıyla izledi. Amerikalıların çoğu Kübalılara yakınlık duyuyorlardı; fakat, Başkan Cleveland tarafsızlığını korumaya kararlı bulunuyordu. Buna karşın, üç yıl sonra, McKinley hükümeti işbaşında bulunduğu sırada, ABD savaş Gemisi Maine, Havana limanında demirli olduğu sırada, günümüzde bile açıklığa kavuşmamış nedenlerle, tahrip edildi. 250’den çok denizci öldü ve ülkeye, heyecan yaratan gazete haberlerinin de şiddetlendirdiği büyük bir öfke dalgası yayıldı. McKinley, bir süre barışı korumaya çalıştıysa da, birkaç ay sonra, gecikmenin yararsız olduğu düşüncesiyle, askeri müdahale önerisinde bulundu.

İspanya ile savaş kısa sürdü ve kesin sonuç doğurdu. Savaşın sürdüğü dört ay boyunca, Amerikalılar hiçbir önemli yenilgiye uğramadılar. Savaşın ilanından bir hafta sonra, o sırada Hong Kong’da bulunan Tuğamiral George Dewey, altı gemiden oluşan bir küçük filo ile Filipinler’e hareket etti. Orada üslenmiş olan İspanyol filosunun Amerikan sularına girmesini önlemekle görevlendirilmişti. Tüm İspanyol filosunu demirlemiş durumda yakaladı ve bir tek Amerikalı yaşamını yitirmeden filoyu tahrip etti.

Bu sırada, Küba’da Santiago yakınlarına çıkarma yapan birlikler, birkaç kısa çatışmadan sonra limanı ateşe tuttular. Santiago Körfezi’nden denize açılan dört İspanyol zırhlısı, birkaç saat içinde hurdaya döndü.

Santiago’nun düştüğü haberi gelince, Boston’dan San Francisco’ya kadar tüm limanlarda sirenler çalındı ve bayraklar açıldı. Gazetelerin Küba’ya ve Filipinler’e gönderdikleri muhabirler, ulusun yeni kahramanlarının ününü dünyaya ilan ettiler. Bu kahramanların başında, Manila’da ün kazanmış olan George Dewey ile donanma bakanı yardımcılığından istifa edip “Rough Riders” (Sert Süvariler) adını verdiği bir gönüllüler alayının başında Küba’ya giden Theodore Roosevelt geliyordu. İspanya kısa bir süre sonra barış talebinde bulundu ve 10 Aralık 1898’de imzalanan antlaşma uyarınca Küba, bağımsızlığa kavuşuncaya kadar geçici olarak işgal altında kalmak üzere, Amerika’ya devredildi. İspanya, buna ek olarak, Portoriko ile Guam’ı savaş tazminatı olarak ve Flipinler’i de 20 milyon dolar karşılığında terk etti.

Denizaşırı topraklara sahip olmak Birleşik Devletler için yeni bir deneyim oluşturuyordu. Bu nedenle de tüm yeni topraklar, o güne kadar hiç bilmedikleri bir demokratik kendi kendini yönetme sistemi oluşturmaya teşvik edildiler.

Yine de Birleşik Devletler, işgalin ilk on yılı içinde Filipinler’de ortaya çıkan bir silahlı bağımsızlık hareketini bastırınca, alışılagelen kolonici rolünü yüklenmiş oldu. Filipinler, 1916’da yasama organının her iki meclisini de seçme hakkını elde etti ve 1936’da, büyük ölçüde özerk bir Filipin Topluluğu kuruldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da adalar tam bağımsızlık kazandı.

Buna karşın, Amerika’nın Büyük Okyanus bölgesindeki varlığı Filipinlerle sınırlı kalmadı. İspanya-Amerika Savaşı’nın yapıldığı yıl içinde, Hawaii Adaları ile de yeni bir ilişki başlatıldı. Hawaii ile bundan önceki temaslar, genelde misyonerler ve gelip geçici tüccarlar aracılığıyla yürütülmekteydi. 1865’ten sonra ise Amerikalılar, adaların temel kaynağı olan şeker kamışı ve ananas ürünlerini geliştirmeye başladılar. Krallık yönetimi 1893’te, yabancıların etkisini sona erdirmeye niyetli olduğunu bildirince, Amerikan iş adamları etkili Hawaiililerle işbirliği yaparak yeni bir hükümet oluşturdular ve bu hükümet de Amerika’ya katılmak istediğini açıkladı.

Birleşik Devletler’de, Amerikan askerlerinin kullanılmasına ve koloni yönetimi görüşüne karşı yaygın protestolarda bulunulması üzerine, başlangıçta Başkan Grover Cleveland ve Kongre katılmayı reddetmeye ikna olundular; fakat Kongre, İspanya-Amerika Savaşı’nın yarattığı büyük milliyetçilik dalgası karşısında Temmuz 1898’de adaların katılmasını büyük bir oy çokluğuyla onayladı ve böylelikle de Pearl Harbor’da önemli bir donanma üssü kazanıldı. Hawaii, 1959’da Birlik’in 50. eyaleti oldu.

Küba, Amerikan birliklerinin ayrılması üzerine 1902’de kağıt üzerinde bağımsızlık kazandı. Buna karşın, Birleşik Devletler, kamu düzenini sağlamak amacıyla müdahale hakkını saklı tuttu ve 1934’te vaz geçinceye kadar, bu hakkını üç kez kullandı. Küba tam bağımsızlığını elde etmekle birlikte, Amerika’nın ekonomik ve siyasal etkisi 1959’a kadar güçlü bir biçimde sürdü ve o yıl, Fidel Castro, hükümeti devirerek Sovyetler Birliği ile yakın bağları olan Marksist bir rejim kurdu.

Küba’nın doğusundaki bir ada olan Portoriko da, Küba ve Filipinler’inkine benzer bir acemilik dönemi geçirdi. ABD Kongresi 1917’de Portorikolulara tüm meclis üyelerini seçme hakkı tanıdı ise de, aynı yasa adaya yeni bir yol çizdi, Küba’yı resmen bir Amerika toprağı yaptı ve daha da önemlisi, halkına Amerikan vatandaşlığı verdi. Kongre 1950’de Portoriko’ya geleceğini özgürce kararlaştırma hakkı tanıdı. Halk, 1952’de yapılan referandumda, hem vatandaşlığı hem de bağımsızlığı reddetti; bunun yerine, topluluk statüsü almayı seçti. Çok sayıda Portorikolu, özgürce gidip gelebildikleri kıtada yerleşmiş olup diğer Birleşik Devletler vatandaşlarının sahip bulundukları tüm siyasal hakları ve vatandaşlık haklarını elde etmişlerdir.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:25 pm

KANAL VE AMERİKALAR

İspanya ile yapılan savaş, Amerika’nın, Panama kıstağını geçerek iki büyük okyanusu birleştirecek bir kanal yapılmasına yönelik ilgisini yeniden canlandırdı. Dünya ticaretinde ağırlığı bulunan ülkeler, böyle bir kanalın deniz ticareti açısından çok yararlı olacağının uzun süredir farkındaydılar: gerçekten de, Fransa, XIX. yüzyılın sonlarında böyle bir kanalı kazmaya başlamış; ancak, güçlükler yüzünden çalışmaları durdurmuştu. Artık hem Antil Denizi’nde hem de Büyük Okyanus’ta büyük bir güç konumuna erişmiş olan Birleşik Devletler, gerektiğinde savaş gemilerini bir okyanustan diğerine aktaracak bir kanalın askeri açıdan gerekli olduğunu anlıyordu.

XIX. yüzyılın sonlarında, günümüzde Panama olan bölge Kolombiya’nın bir iliydi. Kolombiya meclisi 1903’te, Birleşik Devletler’e bir kanal açma ve işletme hakkı tanıyan antlaşmayı onaylamayı reddedince, bir gurup sabırsız Panamalı, ABD Deniz Piyadeleri’nin de desteğiyle, bir ayaklanma başlattı ve Panama’nın Kolombiya’dan bağımsız olduğunu ilan etti. Yeni devlet, Başkan Theodore Roosevelt tarafından hemen tanındı. Aynı yıl Kasım ayında imzalanan bir anlaşma uyarınca Panama, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arasında 16 kilometre genişliğinde bir arazi şeridini, 10 milyon dolar peşinat ve yılda 250.000 dolar kira karşılığında sonsuza kadar kiraladı. Daha sonra Kolombiya’ya kısmi tazminat olarak 25 milyon dolar ödendi. (75 yıl sonra iki ülke arasında yapılan bir antlaşma uyarınca, Kanal 1 Ocak 2000’de yeniden Panama’ya devredildi.) Çevirmenin notu: Bu cümledeki güncelleştirme tarafımdan yapılmıştır.

Kanal’ın 1914 yılında tamamlanması, Albay George W.Goethals’ın yönetiminde elde edilen büyük bir mühendislik zaferi oldu; tropikal bir ormanda sıtma ve sarı hummanın üstesinden gelinmesi de olağanüstü bir koruyucu hekimlik başarısı oluşturdu.

Birleşik Devletler, Latin Amerika’nın diğer bölgelerinde, düzensiz bir dizi müdahale gerçekleştirdi. Sözgelimi 1900-1920 arasında Birleşik Devletler altı Batı Yarıküresi ülkesine müdahale etti, Haiti ve Dominik Cumhuriyeti’nde protektoralar kurdu, ve Nikaragua’da da zaman zaman ABD Deniz Piyadeleri bulundurdu. Birleşik Devletler 1867’de Fransa’ya baskı yaparak, Meksika’da İmparator Maximillian’ı destekleyen askeri birliklerini geri çekmesini sağladı. Bundan yarım yüzyıl sonra ise, Meksika devrimini etkilemek için şanssız bir askeri girişimde bulunan Birleşik Devletler, asi kanun kaçağı Francisco “Pancho” Villa’yı yakalamak için ülkenin kuzey kesimine 11.000 asker gönderdiyse de bunda başarılı olamadı.

Birleşik Devletler aynı yıllarda, Amerikalar’da (Kuzey ve Güney Amerika kıtaları) yaşayan uluslar arasında kurumlaşmış bir işbirliği temelinin atılmasında da önemli rol oynadı. Dışişleri Bakanı James G.Blaine 1889’da, Batı Yarıküresi’ndeki 21 bağımsız ülkenin, anlaşmazlıkları barışçı yoldan çözümlemek ve ekonomik bağları güçlendirmek amacıyla kurulacak bir örgüte katılmalarını önerdi. 1890’da yapılan birinci Pan-Amerikan konferansı sırasında, ilk yıllarda Pan-Amerikan Birliği ve günümüzde ise Amerikan Devletleri Örgütü (Organization of American States – OAS) olarak bilinen bir daimi kuruluş oluşturuldu.

Buna ek olarak, daha sonra iş başına gelen Herbert Hoover ve Franklin D.Roosevelt hükümetleri, ABD’nin Latin Amerika’ya müdahale hakkını reddeti. Özellikle Roosevelt’in 1930’larda uyguladığı İyi Komşuluk Siyaseti, Birleşik Devletler’le Latin Amerika arasındaki gerilimi ortadan kaldırmamakla birlikte, ABD’nin daha önceki müdahalelerinin ve tek yanlı hareketlerinin yarattığı düşmanlık duygularının azalmasına yardımcı oldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:26 pm

BİRLEŞİK DEVLETLER VE ASYA

Filipinler’de yeni yeni egemenlik kurmuş ve Hawaii’de de tümüyle yerleşmiş olan Birleşik Devletler, XIX. yüzyılın sonlarında, Çin’le hareketli bir ticaret yapmayı kuvvetle umuyordu. Buna karşın, Çin Japonya tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra (1894-1895), çeşitli Avrupa ülkeleri orada deniz üsleri kurmuş, arazi kiralamış ve etki alanları oluşturmuşlardı. Ayrıca, tekelci ticari haklar elde etmelerinin yanı sıra, demiryolu yapımı ve maden çıkarma alanlarında yatırım yapmak için özel ödünler sağlamışlardı.

Amerikan hükümeti, Asya ile ilk kez diplomatik ilişki kurduğu günlerde, tüm ülkelere eşit ticari ayrıcalıklar uygulanması konusunda her zaman ısrar etmişti. Buna karşın, Amerikan dış siyasetinde güdülen idealizm ile Uzak Doğu’da Avrupa imparatorluklarıyla rekabet etme arzusu birbiriyle çatışıyordu. Dışişleri Bakanı John Hay Eylül 1899’da ilgili devletlere, Çin’de tüm ülkeleri kapsayacak “Açık Kapı” doktrinini başlatan birer nota gönderdi. Bu doktrine göre, söz konusu ülkelerin kontrolü altındaki kesimlerde, eşit gümrük tarifelerini, liman ücretlerini ve demiryolu navlunlarını da içeren eşit ticaret fırsatı sağlanacaktı. “Açık Kapı”, idealist yapısına karşın, temelde, Çinlilerden koloni hakları koparılmadan da kolonicilik çıkarları sağlayacak bir diplomatik manevraydı.

Çinliler, 1900 yılında patlak veren Boxer İsyanı sırasında yabancılara saldırdılar. Asiler Haziran’da Peiping’i (Beijing) ele geçirdiler ve oradaki yabancı temsilciliklere hücum ettiler. Hay, Çin’in toprak ve yönetim haklarına ya da Açık Kapı siyasetine karşı oluşacak herhangi bir huzursuzluğa Birleşik Devletler’in karşı koyacağını, Avrupa devletlerine hemen bildirdi. İsyan bastırıldıktan sonra, Hay, Amerika’nın programını uygulamak ve Çin’i ezici tazminat ödemekten kurtarmak için tüm becerisini kullandı. Buna karşın, Ekim ayında Büyük Britanya ve Almanya, Açık Kapı siyasetine bağlı kalacaklarını ve yabancı ülkelerin egemenliği altında kalsa bile, Çin’in bağımsızlığına saygı göstereceklerini bir kez daha açıkladılar ve kısa zamanda onları diğer ülkeler izledi.

Başkan Theodore Roosevelt 1907’de, Amerikan işçi çevrelerinin rekabete karşı korkularını göz önüne alarak, Birleşik Devletler’e olan işçi göçünü geçici olarak askıya alma konusunda Japon Hükümeti’ni ikna etti. Bunun dışında, Amerika’nın Japonya ile ilişkileri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ve XX. yüzyılın ortalarına kadar geçen sürede, genel olarak içtenlikle ve olaysız bir biçimde yürütüldü. Görülen tek olağan dışı gelişme, 1904-1905 Rus-Japon savaşı sırasında Başkan Roosevelt’in arabuluculuk yapması ve Japonlara karşı Rusya ile işbirliğine girmemeleri için Almanya ile Fransa’yı uyarması oldu. Roosevelt, bir çözüm sağlamaya yönelik çabaları nedeniyle, 1906 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:26 pm

H UZURSUZLUK VE REFORM

“Bir büyük demokrasi, gelişmiyorsa, ne büyük ne de demokrasi olur.”

Eski Başkan Thedore Roosevelt – 1910 dolayları

TARIMSAL SIKINTI VE POPÜLİZM

XIX. yüzyılın Amerikan çiftçileri, büyük gelişmeler sağlamakla birlikte sık sık yinelenen sıkıntı dönemleri de geçirdiler. Bunda birkaç öğe etkili oldu: toprak yorgunluğu, doğanın kaprisleri, kendi kendine yeterlilikteki gerileme ve yetersiz yasal koruma ve yardım. Anılan öğelerin belki de en önemlisi ise aşırı üretimdi.

Hektar başına alınan ürünü büyük ölçüde arttıran mekanik gelişmelerin yanı sıra, demiryollarının yaygınlaşması ve Düzlük Kızılderililerinin giderek yer değiştirmesi sonucunda Batı’da yeni yerleşim alanları açıldığı için, ekilen topraklar yüzyılın ikinci yarısında büyük bir hızla genişledi. Aynı şekilde, Kanada, Arjantin ve Avustralya gibi ülkelerde de tarımsal arazinin çoğalması, ABD tarımsal ürünlerinin büyük miktarlarda satıldığı uluslararası pazarlardaki sorunları derinleştirdi.

Yerleşimciler ne kadar batıya gittilerse, mallarını pazara iletmek için demiryollarına o kadar bağımlı bir duruma geldiler. Aynı zamanda, Doğu’daki endüstriyel çıkar çevrelerinin desteğiyle Kongre’nin yıllardır sürdürdüğü korumacı gümrük tarifeleri yüzünden, çiftçiler mamul mallar için büyük paralar ödediler. Zamanla, Ortabatılı ve Batılı çiftçiler, ipoteklerini ellerinde tutan bankalara karşı daha çok borçlu duruma düştüler.

Güney’de Konfederasyon’un çöküşü, tarımsal uygulamalarda büyük değişiklikler yarattı. Bunlardan en belirgini, kiracı çiftçilerin ürünlerinin yarıya yakın bölümünü, tohum ve gerekli malzeme karşılığı, arazi sahipleriyle “paylaştıkları” ortakçılık yöntemiydi. Güney’deki siyah çiftçilerin yaklaşık yüzde 80’i ve beyazların yüzde 40’ı, İç Savaş’tan sonra ortaya çıkan bu yoksullaştırıcı sistem altında çalışıyorlardı.

Ortakçıların çoğunluğu bir borç döngüsüne sıkışıp kalmışlardı ve bundan kurtulmalarını tek çaresi de üretimi arttırmaktı. Bu da, pamuk ve tütünde aşırı üretime yol açıyor, böylelikle de fiyatlar düşüyor ve toprak daha da yorgunlaşıyordu.

Tarımsal sorunlarla ilgilenmeye yönelik ilk örgütlü çaba Çiftçi Birliği hareketiydi. 1867’de ABD Tarım Bakanlığı çalışanları tarafından yaratılan Çiftçi Birlikleri, başlangıçta, pek çok çiftçi ailesinin karşı karşıya kaldığı yalnızlaşma olgusunu dengeleyecek toplumsal çalışmalara yöneldiler. Bu çabalara kadınların katılımı yoğun biçimde teşvik edildi. 1873’te karşılaşılan Panik nedeniyle, Çiftçi Birlikleri kısa sürede 20.000 şubeye ve bir buçuk milyon üyeye sahip oldular.

Sonunda pek çoğu başarısız kalmakla birlikte, Çiftçi Birlikleri, kendi pazarlama sistemlerini, mağazalarını, konserve atölyelerini, fabrikalarını ve kooperatiflerini geliştirdiler. Hareket 1870’lerde bazı siyasal başarılar da elde etti. Bazı eyaletlerde demiryolu taşımacılığı ve depo ücretlerini sınırlayan “Çiftçi Birliği yasaları” çıkarıldı.

Hareket 1880’den sonra gücünü yitirmeye başladı ve onun yerini Çiftçi İttifakları aldı. 1890’a gelindiğinde İttifak hareketinin, NewYork’tan California’ya kadar yayılmış toplam 1.5 milyon üyesi bulunuyordu. Benzeri bir örgüt olan Siyah Çiftçiler Ulusal İttifakı’nın da bir milyonu aşkın üyesi vardı.

Çiftçi İttifakları, kuruldukları günden başlayarak, kapsamlı ekonomik programları bulunan siyasal örgütlerdi. İlk açıklamalardan birine göre amaç, “Amerikan çiftçilerini, sınıf yasalarına ve yoğunlaşmış sermayenin saldırılarına karşı korunmak için birleştirmekti.” Hareketin programı ayrıca, demiryollarının, doğrudan doğruya kamulaştırılmasa bile, bir düzene sokulması, borç yükünün hafifletilmesi için para sürümünün arttırılması, gümrük tarifelerinin düşürülmesi, devlet malı depolar kurulması ve düşük faizle borçlanma kolaylıkları yaratılması çağrısında bulunuyordu.

1880’lerin sonlarına doğru, birbirini izleyen kuraklık dönemleri sonucu batıdaki Büyük Düzlükler harap oldu. Dört yıl süren bir dönem sırasında Batı Kansas nüfusunun yarısını yitirdi. Ülkede o güne kadar uygulanmamış oranda yüksek olan 1890 McKinley Gümrük Tarifesi de durumu büsbütün ağılaştırdı.

1890’a gelindiğinde, tarımdaki perişanlık görülmemiş derecede artmıştı. Çiftçi İttifakları, kendilerine yakınlık duyan Güneyli Demokratların ya da Batı’daki küçük partilerin desteğiyle, gücü ele geçirmeyi denediler. Anılan öğelerin birleşmesiyle, Popülist Parti olarak bilinen bir üçüncü siyasal parti doğdu. Amerikan siyasal yaşamında eşi görülmemiş bir popülist coşku düzlük bölgelerini ve pamuk yetiştirilen yöreleri silip süpürüyordu. Parti, 1890 seçimlerinde bir düzineye yakın güney ve Batı eyaletinde başarı kazandı ve Kongre’ye çok sayıda Popülist temsilci ve senatör gönderdi.

Parti’nin ilk kongresi 1892’de yapıldı; çiftçi, işçi ve reform örgütlerinin temsilcileri, Nebraska’nın Omaha kentinde toplandılar ve en sonunda, endüstri ve ticaret tröstlerinin parasal çıkarları yüzünden onanamaz biçimde kokuşmuş olduğunu düşündükleri Amerikan siyasal yaşamında iz bırakma konusundaki kararlılıklarını ortaya koydular. Programlarında şu sözlere yer verilmişti:

Ahlaksal, siyasal ve maddesel çöküşün eşiğine getirilmiş bir ulusun içinde toplanmış bulunuyoruz. Yolsuzluk, seçim sandığını, yasama organlarını, Kongre’yi egemenliği altına almış ve hatta mahkeme üyelerine bile uzanmış durumdadır... Hükümet adaletsizliğinin aynı üretken rahminden iki büyük sınıf yetiştiriyoruz: serseriler ve milyonerler.

Programın uygulamaya ilişkin bölümünde ise, arazi, ulaştırma sorunlarına ve sınırsız gümüş para çıkarılmasını da içeren mali konulara odaklanılmıştı.

Popülistler 1892 seçimlerinde Batı’da ve Güney’de etkileyici bir güç sergilediler ve başkan adayları bir milyonu aşkın oy aldı; ancak, gümüş yandaşlarını altından yana olanlarla karşı karşıya getiren para konusu, kısa zamanda tüm diğer tüm konuları gölgede bıraktı. Doğu’nun endüstri merkezlerindeki işçi örgütlerinin de desteğini sağlayan, Batılı ve Güneyli tarım sözcüleri, sınırsız gümüş para çıkarılması sistemine yeniden dönülmesini talep ediyorlar; sıkıntılarına, sürümdeki para yetersizliğinin neden olduğuna inandıkları için, para miktarı arttırılırsa, bunun dolaylı olarak, tarımsal ürün fiyatlarını yükseltip endüstri kesimindeki ücretleri yükselteceği ve böylece piyasada çoğalan paranın da borç ödemelerini kolaylaştıracağı iddiasında bulunuyorlardı. Buna karşılık, muhafazakar guruplar ve maliye çevreleri ise, böyle bir uygulamanın felakete yol açacağına inanıyor ve enflasyon başlarsa bir daha önüne geçilemeyeceğini ısrarla ileri sürüyorlardı. Onlara göre, istikrar ancak altın standardı ile sağlanabilirdi.

1893’te patlak veren mali bunalım, tartışmalarda gerilimi yükseltti. Güney’de ve Ortabatı’da banka iflasları çoğaldı, işsizlik tırmandı ve ürün fiyatlarında büyük düşüşler oldu. Anılan bunalım ve Başkan Grover Cleveland’ın bunu aşmaktaki başarısızlığı, Demokrat Parti’yi neredeyse parçaladı. 1896 başkanlık seçimleri yaklaştıkça, gümüş para destekçisi Demokratlar da Popülistlere katıldılar.

Aynı yıl yapılan Demokrat Parti kongresi, ABD siyasal tarihindeki en ünlü konuşmalardan birine sahne oldu. Nebraskalı gümüş savunucusu genç William Jennings Bryan, “insanoğlunu altın bir çarmıha germemesi” için kongreye yalvardı ve Demokratların başkan adaylığını kazandı.

Popülistler de Bryan’ı desteklediler. Bu onların doruğa eriştikleri an olacaktı. Bryan, Güney’de ve California ve Oregon dışında Batı’nın tümünde başarı kazanmasına karşın, nüfusu daha yoğun olan endüstrileşmiş Kuzey ve Doğu’da bunu yapamadı ve Cumhuriyetçilerin adayı William McKinley karşısında seçimi kaybetti.

Ertesi yıl, bir parça da Alaska ve Yukon’da altın bulunmasının etkisiyle, ülkenin mali durumu düzelmeye başladı. 1898 İspanya-Amerika savaşı, ulusun dikkatini Popülist sorunlardan daha fazla uzaklaştırdı. Buna karşılık, hareket ölmekle birlikte, görüşleri ölmemişti. Söz konusu görüşlerin pek çoğu ileriki yirmi yıl içinde yasalaştırıldı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:27 pm

İŞÇİLERİN ÇABALARI

XIX. yüzyıl Amerikası’nda endüstri işçisinin yaşamı kolay olmaktan çok uzaktı. En iyi dönemlerde bile ücretler düşük, çalışma saatleri uzun ve çalışma koşulları tehlikeliydi. Ülkenin büyümesi sırasında üretilen gönencin pek azı işçilere gidiyordu. Belirli endüstrilerdeki işgücünün yüksek bir yüzdesini oluşturan ve çok kez erkek işçilerin alabildikleri ücretin ancak küçük bir parçasını oluşturabilecek kadar para kazanabilen kadınların ve çocukların durumu ise daha da kötüydü. Zaman zaman ekonomik bunalımlar ulusu sarıyor ve hem endüstri kesimindeki ücretleri eritiyor hem de yüksek oranlarda işsizliğe neden oluyordu.

Ülkenin verimliliğine büyük katkısı olan teknolojik gelişmeler de, kalifiye işçiye olan talebi giderek azaltıyordu. Buna karşılık, ülkeye önceden görülmemiş sayılarda - 1880 ile 1910 yılları arasında 18 milyon - gelen ve çalışmaya hevesli yeni göçmenler yüzünden kalitesiz işçi birikimi sürekli yükseliyordu.

Massachusetts meclisi 1874’te, ilk kez, kadın ve çocuk fabrika işçilerinin günde ancak 10 saat çalışabileceklerini belirleyen bir yasa çıkarmadan önce, ülkede hemen hemen hiç iş mevzuatı yoktu. Gerçekten de, federal hükümet bu konuyla 1930’lara kadar ciddi olarak ilgilenmedi. O yıllara kadar bu konu eyaletlere ve yerel yetkililere bırakılmıştı ve onların da pek azı, zengin endüstricilere sundukları önemi işçilere de veriyorlardı.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında egemen olan ve çok büyük gönenç ve güç birikimi yaratan bırakınız-yapsınlar kapitalizmi, yargı organı tarafından destekleniyor ve sık sık, sisteme karşı çıkanlar aleyhinde kararlar veriliyordu. Bu yapılırken de sadece o günlerin başat felsefesi izleniyordu. Söylendiğine göre John D. Rockefeller şöyle demişti: “büyük çaplı bir işin büyümesi, en sağlam olanların yaşamda kalmasından başka bir şey değildir.” “Toplumsal Darwinizm” olarak bilinen bu yaklaşım, iş yaşamının düzenlenmesine yönelik her girişimin, türlerin doğal evrimini engellemekle eşdeğerli olacağını iddia eden pek çok yandaş kazanmıştı.

Buna karşın, sermaye kurbanlarına yöneltilen bu ilgisizliğin bedeli çok yüksekti. Milyonlarca kişinin yaşam ve çalışma koşulları çok kötüydü ve yaşam boyu yoksulluktan kurtulma umudu da çok azdı. Birleşik Devletler, 1900 yılına gelindiğinde bile, dünyanın endüstrileşmiş ülkelerinde görülen iş kazası sonucu ölümlerde en yüksek orana sahip bulunuyordu. Endüstri işçilerinin çoğunluğu hala günde 10 saat (çelik endüstrisinde 12 saat) çalışıyor ve rahat bir yaşam sağlamak için gereken asgari gelirin yüzde yirmisiyle kırkı arasında bir ücret elde edebiliyordu. 1870-1900 arasında sayıları iki kat artan çocukların durumu ise daha kötüydü.

İşçi guruplarını ulusal düzeyde örgütleme çabalarının ilk örneği, 1869’da Asil İşçi Şövalyeleri Örgütü’nün kurulmasıyla ortaya çıktı. Philadelphia’daki giysi işçileri tarafından kurulan, başlangıçta gizli çalışan ve ayin benzeri toplantılar düzenleyen bir dernek olan Şövalyeler, aralarında siyahların, kadınların ve çiftçilerin de bulunduğu tüm çalışanlara açıktı. Şövalyeler, yavaş yavaş büyüdü ve 1885’te yaptıkları bir grev sonunda büyük demiryolu sahibi Jay Gould’a geri adım attırdı. Bir yıl içinde 500.000 işçiyi üyeleri arasına kattı.

İşçi Şövalyeleri, buna karşın, kısa sürede eridi ve işçi hareketindeki yerini yavaş yavaş Amerikan İşçi Federasyonu (American Federation of Labor - AFL) doldurdu. Eski bir püro işçileri sendikası görevlisi olan Samuel Gompers’in yönetimindeki AFL, herkesi üyeliğe almak yerine kalifiye işçilere ağırlık verdi. Gompers’in amaçları “açık ve basit” ve politika dışıydı: ücretlerin arttırılması, çalışma saatlerinin azaltılması ve iş yeri koşullarının düzeltilmesi. Böylelikle, işçi hareketinin, daha önceki işçi liderlerinin beslediği sosyalist görüşlerden uzaklaşmasına yardımcı oldu.

Yine de, işçilerin amaçlarına erişmek ve sermaye çevrelerinin de bunları vermemek istemesi yüzünden, ülke tarihindeki en şiddetli işçi çatışmaları oldu. Bu çatışmalardan ilki, yüzde 10 bir ücret kesintisine karşılık demiryolu işçilerinin 1877’de ülke çapında gittikleri Büyük Demiryolu Grevi sırasında görüldü. Grevi kırma girişimleri, Maryland’ın Baltimore, Illinois’in Chicago, Pennsylvania’nin Pittsburgh, New York’un Buffalo ve California’nın San Francisco kentlerinde ayaklanmalara ve yaygın yıkımlara yol açtı. Grev, ancak birkaç yere federal birlikler gönderilmek zorunda kalınması üzerine sona erdi.

Haymarket Alanı olayı bundan dokuz yıl sonra, Chicago’daki McCormick Harvester Company şirketinde sürmekte olan grevin tartışıldığı bir topluluğa bomba atılması üzerine gelişti. Çıkan kargaşada dokuz kişi öldü, yaklaşık 60 kişi yaralandı.

Bunun ardından 1892’de, Pennsylvania’nın Homestead kantindeki Carnegies çelik fabrikalarında ayaklanmalar oldu. Birleşik Demir, Çelik ve Kalay İşçileri Sendikası’nın başlatmış olduğu grevi kırmak için şirket tarafından kiralanan Pinkerton firmasının 300 detektifi üzerine ateş edildi ve bunlardan 10’u öldürüldü. Bunun üzerine Ulusal Koruma Birlikleri göreve çağırıldı ve sendikalı olmayan işçiler çalıştırılarak grev kırıldı. Sendikalar, 1937’ye kadar fabrikaya alınmadılar.

İki yıl sonra, Chicago’nun hemen dışındaki Pullman Palaca Car Company şirketinde yapılan ücret indirimleri greve yol açtı ve Amerikan Demiryolu Sendikası’nın da desteği ile ülkedeki demiryolu ağının büyük bir kesimi işlemez hale geldi. Durum daha da kötüleşince, kendiside eski bir demiryolu şirketi avukatı olan ABD Adalet Bakanı Richard Olney, demiryollarını açık tutabilmek amacıyla 3.000’den fazla kişiye yetki verdi. Bunu, sendikaların trenlere müdahale etmesini önleyen bir federal mahkeme kararı izledi. Ayaklanma çıkınca Başkan Cleveland federal birlikler gönderdi ve grev yavaş yavaş kırıldı.

Grev eğilimli sendikalar arasında en şiddet yanlısı olanı Dünya Uluslararası İşçileri (International Workers of the World – IWW) idi. Batı’nın maden endüstrilerinde daha iyi çalışma koşulları sağlamak için uğrşan bir sendikalar birleşiminden oluşan IWW ya da yaygın tanımıyla “Wobblies”, 1903’te Colorado’daki maden çatışmaları ve çatışmaların görülmemiş derecede şiddet kullanılarak bastırılması üzerine özel bir ün kazandı. Açıkça sınıf savaşı çağrısı yapan Wobblies, 1912’de Massachusetts’in Lawrence kentindeki dokuma fabrikalarında zorlu bir grev çatışmasını başarıyla sonuçlandırınca, çok sayıda yandaş kazandı. Buna karşın, Birinci Dünya Savaşı sırasında işi bırakma çağrıları yapınca, 1917’de hükümetin büyük tepkisiyle karşılaştı ve hemen hemen ortadan yok oldu.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:27 pm

REFORM İÇGÜDÜSÜ

1900 yılı başkanlık seçimleri, Amerikan halkının McKinley hükümeti ve özellikle hükümetin dış siyaseti konusundaki kararını belirtmesine fırsat yarattı. Philadelphia’da toplanan Cumhuriyetçiler, İspanya ile yapılan savaşın kazanılmasını, ülkede gönencin yeniden sağlanmasını ve Açık Kapı politikası sayesinde yeni pazarlar elde etme çabasını coşkuyla karşıladılar. McKinley’in seçileceği, önceden bilinen bir gerçekti. Ancak Başkan zaferinin tadını çıkaracak kadar yaşamadı. Eylül 1901’de, New York’un Buffalo kentinde bir sergiyi gezerken bir suikastçı tarafından vuruldu. (İç Savaş’tan beri öldürülen üçüncü başkan oldu.)

McKinley’in başkan yardımcısı olan Theodore Rooselvelt başkanlığa geçti. Roosevelt’in başkanlığa gelmesi, Amerikan siyasal yaşamında hem iç hem de dış konular açısından yeni bir dönemle eşzamanlı oldu. Kıtanın nüfusu çoğalmıştı; sınır bölgesi yok oluyordu. Küçük ve başlangıç yıllarında çabalayan bir cumhuriyet, büyük bir dünya gücü konumuna gelmişti. Ülkenin siyasal temelleri, iç ve dış savaşın, gönenç ve bunalımın yarattığı değişikliklere dayanmıştı. Tarım ve endüstride çok büyük adımlar atılmıştı. Parasız devlet okullarında eğitim büyük ölçüde başarılmış ve özgür bir basının varlığı korunmuştu. Dinsel özgürlük ideali yerleşmişti. Bunlara karşın, büyük işletmelerin etkisi her zaman olduğundan daha fazla somutlaşmış olup yerel hükümetler ve belediye yönetimlerin çoğu kokuşmuş politikacıların eline geçmiş bulunuyordu.

XIX. yüzyılda yaşanan kapitalizm aşırılıklarına ve politikadaki kokuşmuşluğa karşı, “ilericilik” denilen bir reform hareketi ortaya çıktı ve yaklaşık olarak 1890’dan Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’na katıldığı 1917 yılına kadar Amerikan politika ve düşünce yaşamına özel karakterini aşıladı. İlericiler, çalışmalarını, kentlerdeki politika patronlarının ve soyguncu iş adamlarının istismarlarına karşı demokratik bir savaş olarak gördüler. Amaçları, daha fazla demokrasi ve toplumsal adalet sağlanması, dürüst hükümetler kurulması, iş yaşamının daha etkin biçimde düzenlenmesi ve kamu hizmetlerine bağlılığın yeniden yerleşmesiydi. Genelde, hükümetin etki alanı genişletilirse, ABD kurumlarında ilerlemenin ve vatandaşlara daha fazla gönenç sağlanmasının güvence altına alınacağına inanıyorlardı. Anılan dönemin, politika, felsefe, bilim ya da edebiyat dallarındaki önemli kişilerinin hemen hemen tümü, kısmen de olsa, reform hareketine karışmış bulunuyorlardı.

Yazarların ve gazetecilerin, XVIII. yüzyılın kırsal cumhuriyetinden miras alınmış bulunan ve XX. yüzyılın kentsel devleti için yetersiz kalan uygulamaları ve ilkeleri şiddetle protesto ettikleri 1902-1908 yılları, en yoğun reform hareketinin görüldüğü dönem oldu. Ünlü yazar Mark Twain, yıllar önce 1873’te yazdığı Yaldızlı Çağ (The Gilded Age) adlı kitabında, Amerikan toplumunu yoğun bir biçimde eleştirmişti. Şimdi ise, günlük gazetelerde ve McClure’s ve Collier’s benzeri halkın beğendiği dergilerde, tröstler, büyük mali kurumlar, temiz olmayan besin maddeleri ve kokuşmuş demiryolu işletmeleri gibi konularda sert eleştiri makaleleri yayınlanmaya başladı. Anılan makaleleri yazan, Standard Oil Trust şirketine karşı savaş açmış olan Ida May Tarbell gibi gazetecilere “araştırmacı yazar” (muckraker) denilmekteydi.

Upton Sinclair, olay yaratan Balta Girmemiş Orman (The Jungle) adlı romanında, Chicago’daki et paketleme fabrikalarındaki sağlığa aykırı çalışma koşullarını ve sığır eti tröstünün ülkenin et stoku üzerindeki boğucu baskısını gözler önüne serdi. Theodore Dreiser, Maliyeci (The Financier) ve Dev (The Titan) adlı yapıtlarında, büyük işletmelerin çalışma yöntemlerini herkesin anlayabilmesini sağladı. Frank Norris’in Çukur’u (The Pit), gizli tertiplerin Chicago’daki tahıl piyasasını nasıl etkilediğini açıklayarak, tarım alanındaki protestoları cesaretlendirdi. Lincoln Steffens tarafından yazılan Kentlerin Utancı (The Shame of the Cities), politik kokuşmuşluğu açığa çıkardı. Bu “açığa çıkarma edebiyatı” halkın harekete geçmesinde yaşamsal bir rol oynadı.

Ödün vermeyen yazarların çarpıcı etkisi ve halkın giderek çoğalan tepkisi, siyasi liderleri pratik önlemler almaya zorladı. Pek çok eyalette, halkın yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla yasalar çıkarıldı. Jane Addams gibi ünlü toplumsal eleştirmenlerin baskıları sonucunda, çocuk işçiliği yasaları güçlendirilip yenileri kabul edilerek, yaş sınırı yükseltildi, çalışma saatleri azaltıldı, gece çalışmaları sınırlandı, okula devam zorunluluğu getirildi.


<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:27 pm

ROOSEVELT’İN REFORMLARI

XX. yüzyılın başlarında, büyükçe kentlerin çoğunda ve eyaletlerin yarıdan fazlasında kamu görevlileri günde sekiz saat çalışmaya başlamışlardı. İşverenleri, çalışma sırasında oluşan yaralanmalardan sorumlu tutan işçi tazminat yasalarının yürürlüğe girmiş olması da aynı derecede önemliydi. Ayrıca, veraseti, gelirleri, emlaki ve şirketlerin kazançlarını vergiye bağlayan yeni gelir yasalarıyla, kamu harcamalarının en rahat ödeyebilecek kişilere yansıtılmasına çalışılmıştı.

Özellikle Başkan Theodore Roosevelt ve Kongre’deki, Wisconsin Senatörü Robert LaFollette gibi İlerici liderler, reformcuların ilgilendikleri pek çok sorunun ancak ülke genelinde ele alınarak çözülebileceğini açıkça anlamışlardı. Reform gerçekleştirmeyi şiddetle arzulayan ve halka “Adil Düzen” (Square Deal) dediği bir yaşam sunmaya kesin kararlı olan Roosevelt, antitröst yasaların uygulanmasında hükümete daha geniş denetleme yetkisi veren bir politika başlattı. Daha sonra, hükümet denetlemelerinin demiryollarına da uygulanmaya başlaması önemli düzenleme yasaları çıkarılmasına neden oldu. Bir başka yasa ile, yayınlanmış rayiçler yasal standard olarak kabul edildi ve taşıma ücreti indirimleri konusunda mal sahipleri de demiryolu şirketleri kadar sorumlu hale getirildiler.

Roosevelt’in çarpıcı kişiliği ve “tröst yıkıcı” faaliyetleri, sıradan vatandaşların ilgisini çekiyor ve uyguladığı ilerici önlemler partileri aşan bir biçimde kabul görüyordu. Ayrıca, ülkenin o günlerdeki parlak gönenci vatandaşların iktidardaki partiye tatminkar gözle bakmalarına neden oluyordu. Böylelikle, 1904 seçimlerini kazanması kesinleşmişti.

Seçimde elde ettiği büyük zaferden cesaret alan Roosevelt, reform konusuna daha büyük bir kararlılıkla eğildi. Yeniden seçilmesinin ardından Kongre’de yaptığı ilk konuşmada, daha sıkı demiryolu düzenlemeleri için çağrıda bulundu ve Kongre Haziran 1906’da Hepburn Yasası’nı kabul etti. Anılan yasa, Eyaletlerarası Tricaret Komisyonu’na taşıma ücreti rayiçlerini düzenlemede gerçek yetki tanıdı, komisyonun görev alanını genişletti ve demiryolu şirketlerini, gemicilik ve kömür şirketlerininkilerle kaynaşmış çıkarlarından vaz geçmeye zorladı.

Kongre’nin aldığı diğer önlemler sonucu, federal denetleme ilkesi daha yaygınlaştırıldı. 1906 tarihli Temiz Gıda Yasası, gıda maddelerinin ve ilaçların hazırlanması sırasında, “sağlığa zararlı ilaç ve kimyasal ya da koruyucu madde” kullanılmasını yasakladı. Bu uygulama, kısa bir süre sonra, eyaletler arasında et satan şirketlerin federal kurumlar tarafından denetlenmesini gerektiren bir yasa ile desteklendi.

Kongre aynı günlerde yeni bir Ticaret ve Çalışma Bakanlığı yaratmış ve Kabine’ye katmıştı. Bakanlığın büyük şirket birleşmelerini denetlemeye yetkili bir dairesi 1907’de, American Sugar Refining Company adlı şeker şirketinin hükümetten büyük miktarda gümrük vergisi kaçırdığını ortaya çıkardı. Bunu izleyen yasal işlemler sonunda, kaçırılmış olan verginin 4 milyon dolardan fazla bir kesimi tahsil edildi ve birkaç şirket yetkilisi de mahkum oldu. Indiana’daki Standard Oil Company şirketi de, Chicago and Alton Railroad demiryolu şirketinden indirimler sağlamak suçuyla yargılandı. 1.462 ayrı sözleşme için verilen 29.240.000 dolar tutarındaki para cezası o günlerin havasını yansıtmaktadır.

Roosevelt döneminin büyük başarıları arasında, ülkedeki doğal kaynakların korunması, ham maddelerin müsrif biçimde tüketilmesine son verilmesi, ihmal edilmiş geniş arazi parçalarının yeniden kullanıma kazandırılması da bulunmaktadır. Başkan, daha 1901 yılında kongrede yaptığı yıllık konuşma sırasında, geniş kapsamlı ve birleştirilmiş bir koruma, yeniden kazandırma ve sulama programı uygulanması çağrısında bulunmuştu. Roosevelt, selefleri tarafından koruma ve park alanı olarak ayırmış olan 18.800.000 hektarlık orman arazisini 59.200.000 hektara çıkardı ve orman yangınlarını önlemeye ve yanmış bölgeleri yeniden ağaçlandırmaya yönelik sistemli bir çaba başlattı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:28 pm

TAFT VE WİLSON

Roosevelt 1908 seçim kampanyasının yaklaştığı günlerde, popülerliğinin doruğundaydı; fakat, bir başkanın iki dönemden fazla görev yapmayacağı yolundaki geleneği bozmak istemiyordu. Bu nedenle William Howard Taft’ı destekledi ve seçimi kazanan Taft da selefinin reform programlarını sürdürmeye gayret etti. Eski bir yargıç, Filipinler Valisi ve Panama Kanalı yöneticisi olan Taft, belirli başarılar elde etti. Tröstlere karşı yasal işlem uygulamalarını sürdürdü; Eyaletlerarası Ticaret Komisyonu’nu daha da güçlendirdi; bir posta tasarruf bankası ve paket postası servisi kurdu; kamu hizmetlerini yaygınlaştırdı; Anayasa’da iki değişiklik yapılmasını sağladı.

16. Değişiklik, federal gelir vergisi alınması için yetki verdi; 1913’te onaylanan 17. Değişiklik, senatörlerin eyalet yasama organları yerine doğrudan doğruya halk tarafından seçilmelerine izin verdi. Bunlara karşılık, Taft’ın korumacı bir gümrük tarifesini kabul etmesi, liberal bir anayasaya sahip olduğu gerekçesiyle Arizona’yı Birlik’e kabul etmemesi ve partisinin muhafazakar kanadına giderek daha fazla bağımlı olması liberal çevreleri çileden çıkardı.

1910’a gelindiğinde Taft’ın partisi bölünmüş durumdaydı ve Demokratlar büyük bir oy çokluğuyla Kongre’de kontrolü yeniden ele geçirdiler. İki yıl sonra, New Jersey’in Demokrat ilerici valisi Woodrow Wilson, Cumhuriyetçilerin adayı olan Taft’a ve Cumhuriyetçi Parti kongresinde adaylığı reddedilince İlericiler adında yeni bir parti kurmuş bulunan Roosevelt’e karşı bir seçim kampanyası yürüttü.

Wilson, hareketli bir kampanya sonunda iki rakibini de yenilgiye uğrattı. Yeni Kongre, onun önderliğinde, Amerikan tarihindeki en çarpıcı yasama dönemlerinden birini yaşadı. İlk yaptığı iş gümrük tarifelerini değiştirmek oldu. Wilson, “Gümrük tarifeleri değiştirilmelidir. Ayrıcalığı andıran en küçük işlemi bile iptal etmeliyiz” diyordu. 3 Ekim 1913’te imzalanan Underwood Gümrük Tarifesi ile, ithal edilen ham maddelerden, gıda maddelerinden, pamuklu ve yünlü mamullerden, demir ve çelikten alınan gümrük vergileri büyük ölçüde azaltılıyor, yüzden fazla kalemden alınan vergi de kaldırılıyordu. Yasa, pek çok korumacı yönleri olmakla birlikte, hayat pahalılığını düşürme yolunda yapılmış gerçek bir teşebbüs oluşturuyordu.

Demokratların programındaki ikinci madde ise, esnek olmayan bankacılık ve para sisteminde çoktandır yapılması gereken, kapsamlı bir yeniden düzenlemenin gerçekleştirilmesiydi. Wilson, “Denetim özel değil kamusal olmalıdır ve hükümetin kendisine bırakılmalıdır; bankalar, böylelikle, iş çevrelerinin ve bireysel işletme ve teşebbüslerin patronu değil aleti olurlar” diyordu.

23 Aralık 1913 tarihli Federal Rezerv Yasası, Wilson’un en kalıcı yasama başarılarından birini oluşturdu. Yasa uyarınca, mevcut bankacılık sisteminde, ülkeyi 12 bölgeye ayıran, her bölgede bir Federal Rezerv Bankası (Merkez Bankası) oluşturan ve bunların hepsini Federal Rezerv Kurulu’na bağlayan yeni bir örgütlenmeye gidildi. Anılan bankalar, sisteme katılan bankaların ellerindeki nakitleri yatıracakları birer kuruluş olarak görev yapacaklardı. ABD Hükümeti, Federal Rezerv Yasası yürürlüğe girinceye kadar, para arzının denetimini, büyük ölçüde federal düzenleme altında bulunmayan özel bankalara bırakıyordu. Resmi değişim aracı altın olmakla birlikte, pek çok borçlanma ve ödeme işlemlerinde, altın karşılığı bulunduğu güvencesine bağlı banknotlar kullanılıyordu. Bu yöntemin aksayan yanı, bankaların ellerindeki nakit miktarını aşan işlemler yapma eğiliminde olmaları ve bu nedenle de, mevduat sahibi huzursuz müşterilerin banknotlarını paraya çevirmeye çalışmaları yüzünden zaman zaman panik yaşanmasıydı. Yasanın kabulü üzerine, para arzına daha büyük bir esneklik getirildi ve Federal Rezerv Bankası’nın, iş çevrelerinin taleplerini karşılamak için kağıt parası çıkarması sağlandı.

Bundan sonraki önemli konu, tröstlerin denetlenmesi ve şirketlerin yasaya aykırı davranışlarının araştırılmasıydı. Kongre, büyük iş çevrelerinin eyaletlerarası ticarette “haksız rekabet uygulamaları”na yönelmelerini yasaklayacak emirler yayınlama yetkisi bulunan bir Federal Ticaret Komisyonu kurdu. Clayton Antitröst Yasası olarak bilinen ikinci bir yasa, o güne kadar kesin suçlamalardan kaçabilmiş, iç içe girmiş bir yönetim kurulması, alıcılar arasında fiyat ayırımı yapılması, işçiler aleyhinde mahkeme kararları çıkartılması ve bir anonim şirketin birbirine benzeyen işletmelerde hisse senedi sahibi olması gibi uygulamaları yasaklıyordu.

Çiftçiler ve diğer işçiler de unutulmamışlardı. Bir federal borç verme yasası çıkarılarak çiftçilerin düşük faizle kredi almaları sağlandı. 1915 yılında yürürlüğe giren Denizciler Yasası gemilerdeki yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirdi. 1916 tarihli Federal İşçi Tazminatları Yasası ile iş kazası sonucu çalışamaz duruma gelen kamu görevlilerine tazminat verilmesine yol açıldı . Aynı yıl çıkarılan Adamson Yasası demiryolu çalışanlarının günde sekiz saat iş görmelerini sağladı.

Wilson’un başarılı sicili ona ülkenin en önde gelen siyasal reformcularından biri olarak Amerikan tarihinde önemli bir yer kazandırdı. Yine de, ülkesini savaşta zafere taşıyan, ancak, savaşı izleyen barış konusunda halkının desteğini sağlayamayan bir başkan olarak tanınması, ülke içindeki ününü kısa bir zaman sonra gölgede bıraktı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:28 pm

ULUSLARDAN OLUŞAN BİR ULUS

Hiçbir ülkenin tarihi Birleşik Devletler’inki kadar göçe yakından bağlı olmamıştır. Sadece XX. yüzyılın ilk 15 yılında bile, çoğunluğu New York limanındaki Ellis Adası’nda 1892’de kurulan federal göçmen merkezinden geçen 13 milyonu aşkın göçmen gelmiştir. Günümüzde kapalı olmakla birlikte Ellis Adası, orada Amerika’nın eşiğine adımını atmış bulunan milyonlara bir anıt olarak, 1992’de yeniden açılmıştır.

1790’da yapılan ilk nüfus sayımına göre ülkede 3.929.214 Amerikalı yaşamaktaydı. İlk 13 eyaletteki nüfusun yaklaşık yarısı İngiliz kökenliydi; kalanları ise İskoçyalı-İrlandalılar, Almanlar, Hollandalılar, Fransızlar, İsveçliler, Galliler ve Finliler oluşturuyordu. Bu beyaz Amerikalıların çoğunluğu Protestan’dı. Nüfusun beşte biri ise Afrikalı kölelerdi.

Amerikalılar, ilk günlerden başlayarak, göçmenlere ucuz bir işçi kaynağı gözüyle baktılar. Bunun sonucu olarak 1920 yılına kadar, Birleşik Devletler’e göçmen alımına pek az resmi sınırlama getirildi. Buna karşın, göçmen sayısı her geçen gün çoğaldıkça, bazı Amerikalılar kültürlerinin tehdit altında olduğu korkusuna kapıldılar.

Kurucu Atalar, özellikle de Thomas Jefferson, Birleşik Devletler’in dünyanın her köşesinden gelecek olanlara kapısını açıp açmaması gerektiği konusunda kararsızlardı. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin yazarı olan Jefferson, krallara tapan ya da onların yerine çete yönetimleri getirmiş bulunan ülkelerden gelen kişilerin elinde demokrasinin güvencede olup olamayacağına kuşkuyla bakıyordu. Buna karşın, umutsuzca işçi bekleyen bir ülkenin kapılarını yeni gelenlere kapamasını da pek az kişi destekliyordu.

Savaşlar Atlas Okyanusu’nda yolculuğu aksattığı ve askerlik çağındaki gençlere gereksinimi olan Avrupa hükümetleri göçleri kısıtladığı için, XVIII. yüzyılın son ve XIX. yüzyılın ilk yıllarında göç hareketi yavaşladı. Tıbbın ilerlemesi ve sağlık koşullarının düzelmesi sayesinde 1750’den sonra Avrupa’daki ölüm oranları azaldı. Ekimde ürün rotasyonuna gidilmesi ve sistemli kimyasal gübre kullanımının olağanlaşması sonucunda gıda stokları çoğaldı. Buna karşın, aynı arazi parçası üzerinde yaşayan insan sayısı arttıkça çiftlik alanları ancak geçinilebilecek kadar küçüldü. Buna ek olarak, atölye endüstrileri de üretimde makine kullanımını sağlayan Endüstri Reformu’nun kurbanı oluyorlardı. Fabrikalarda çalışmak istemeyen ya da iş bulamayan binlerce zanaatkar açıkta kalıyordu.

1840’ların ortalarında, İrlanda’daki patates bitkilerine bir hastalık dadanması ve Almanya’da sürekli devrimler olması yüzünden binlerce yeni göçmen Amerika yollarına düştü. Aynı yıllarda, çoğu yoksul Güneydoğu Çin’den gelen az sayıda göçmen de Amerika’nın Batı Kıyılarına yerleşmeye başladı.

Birleşik Devletler 1890’dan, Kongre’nin çok sıkı kısıtlamalar getirdiği 1921 yılına kadar, yaklaşık 19 milyon göçmen kabul etti. Bu göçmenlerin çoğunluğu, İtalya, Rusya, Polonya, Yunanistan ve Balkanlar’dan geliyordu. Avrupalı olmayan kişiler de, Japonya’dan doğuya, Kanada’dan güneye ve Meksika’dan kuzeye göç ettiler.

Buna karşın, 1920’lerin başlarında, iyi ücret peşinde koşan işgücü örgütleri ile ırksal ya da dinsel açılardan kısıtlı bir göç çağrısında bulunan Ku Klux Klan ve Göçü Kısıtlama Derneği benzeri guruplar arasında bir ittifak oluştu. 1924’te kabul edilen Johnson-Reed Göç Yasası, kaynak ülke kontenjanları düzenleyerek yeni göçmen dalgalarını kalıcı biçimde kısıtladı.

1930’ların Büyük Bunalım’ı da göçleri büyük ölçüde daha çok yavaşlattı. Halkın genellikle göçe ve hatta baskı altındaki Avrupalı azınlıkların gelmesine karşı olan tutumu yüzünden, 1933’te Hitler iktidarı ele geçirdikten sonra bile çok az sayıda sığınmacı Amerika’da barınak bulabildi.

Birleşik Devletler, ülke temeline dayalı kontenjanlara bağlı kalmayı savaş sonrası yıllarda da sürdürdü. 1952 yılında çıkarılan McCarran-Walter Yasası’nı destekleyenler, kontenjanlar gevşetilirse Birleşik Devletler’in Doğu Avrupa kökenli Marksist bozguncuların istilasına uğrayacağını savundular.

Kongre 1965’te, ülke kontenjanları yerine yarıküre kontenjanları getirdi. ABD vatandaşlarının akrabalarına ve Birleşik Devletler’de gereksinim duyulan iş becerilerine sahip göçmenlere öncelik tanındı. 1978’de yarıküre kontenjanları yerine dünya genelinde 290.000 kişilik bir üst sınır konuldu ve 1980’de kabul edilen Sığınmacı Yasası ile bu sınır 270.000’e indirildi.

Birleşik Devletler, 1970’lerin ortalarından başlayarak yeni bir göç dalgasıyla karşılaştı ve özellikle Asya ve Latin Amerika’dan gelen göçmenler ülkenin her yanındaki toplumların yapısını değiştirdiler. Son tahminlere göre, Birleşik Devletler’e yılda yaklaşık 600.000 yasal göçmen gelmektedir.

Buna karşın, sığınmacı kontenjanlarının gereksinimin çok altında kalması yüzünden, yasa dışı göç büyük bir sorun olarak kalmıştır. Meksikalılar ve diğer Latin Amerikalılar iş aramak, daha yüksek ücret elde etmek ve ailelerine daha iyi eğitim ve sağlık koşulları sağlamak amacıyla her gün ABD’nin güney sınırlarını geçmektedir. Aynı şekilde, İrlanda ile Çin ve diğer Asya ülkelerinden de önemli sayıda yasa dışı göçmen gelmektedir. Tahminler değişmekle birlikte, bazılarına göre Birleşik Devletler’e her yıl gelen yasa dışı göçmen sayısı da 600.000 dolayındadır.

Eski bir göçmen deyişine göre, “Amerika çağırır, ama, Amerikalılar kovar.” Yeni göç dalgası Amerika’nın ekonomik, siyasal ve kültürel temellerine yayıldıkça, göç konusundaki tartışmalar da sertleşmektedir. Yine de pek çok Amerikalı’nın aklında yer etmiş olan inanca göre, “altın kapı”nın önünde meşalesini havaya kaldırarak duran Özgürlük Anıtı, Birleşik Devletler için gerçekten, “özgürce soluk almak için can atanları” karşılayan bir simge oluşturmaktadır. Bu inanç ve bir zamanlar atalarının da göçmen olduğu bilinci, Birleşik Devletler’i uluslardan oluşan bir ulus yapmıştır.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:28 pm

S AVAŞ, GÖNENÇ VE ÇÖKÜNTÜ

“Amerikan halkının temel uğraşı ticarettir.”

Başkan Calvin Coolidge – 1925

SAVAŞ VE TARAFSIZLIK HAKLARI

1914 yılıda Avrupa’da patlayan savaş Amerikan halkında bir şok etkisi yarattı. Çatışma önceleri çok uzaktaymış gibi göründüyse de, ekonomik ve siyasal etkileri kısa zamanda ve derinden hissedildi. Hafif bir çöküntü geçirmekte olan ABD endüstrisi, Batılı Müttefiklerin mühimmat siparişleri sayesinde 1915’te yeniden gelişmeye başladı. Savaştaki her iki taraf ta, üçte biri yabancı bir ülkede doğmuş olan ya da yabancı ülke doğumlu bir ya da iki ebeveyni bulunan Amerikalıların duygularını uyandırmak için propagandaya baş vuruyordu. Ayrıca, hem İngiltere’nin hem de Almanya’nın açık denizlerde ABD gemilerine karşı hareket etmeleri Başkan Woodrow Wilson’un sert protestolarına yol açıyordu. Birleşik Devletler ile Almanya arasındaki anlaşmazlıklarsa giderek tehlikeli bir duruma giriyordu.

Alman askeri liderleri Şubat 1915’te, İngiliz Adaları çevresindeki sulara giren tüm ticaret gemilerine saldıracaklarını açıkladılar. Başkan Wilson, Birleşik Devletler’in, tarafsız bir ülke olarak açık denizlerdeki geleneksel ticaret hakkından vaz geçmeyeceği uyarısında bulunduysa da tarafsızlık hakları görüşü ve Almanya ne de İngiltere tarafından paylaşılıyordu. Wilson, ülkesinin, Amerikan gemilerinin ya da gemicilerinin yitirilmesinden doğrudan doğruya Almanya’yı “sorumlu” tutacağını açıkladı. Açıklamadan kısa bir süre sonra, 1915 ilk baharında, İngiliz transatlantiği Lusitania, aralarında 128 Amerikalı’nın bulunduğu yaklaşık 1.200 yolcusuyla birlikte batırıldı ve olayın yarattığı öfke en üst düzeye erişti.

Birleşik Devletler’in savaş ilan etmesi olasılığından kaçınmayı arzulayan Almanya, denizaltı gemisi komutanlarına bir emir göndererek, okyanusta karşılaştıkları gemiler düşman bayrağı taşısalar bile üzerlerine ateş açmadan önce uyarılmaları gerektiğini bildirdi; fakat, bu emir 19 Ağustos günü hiçe sayıldı ve İngiliz gemisi Arabic uyarı yapılmadan batırıldı. Almanlar Mart 1916’da Fransız gemisi Sussex’i torpillediler ve gemide birkaç Amerikalı yaralandı. Başkan Wilson bir ultimatom yayınlayarak, Almanya denizaltı savaşı uygulamalarını durdurmazsa, Birleşik Devletler’in ilişileri keseceğini bildirdi. Almanya bunu kabul etti.

Bunun sonucu olarak, bir parça da partisinin “bizi savaşa sokmadı” sloganının etkisiyle, Wilson o yıl ikinci kez seçilmeyi başardı. Ocak 1917’de Santo’da yaptığı bir konuşmada, “zafersiz bir barış” çağrısında bulundu ve bunun tek kalıcı barış türü olacağını söyledi.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:29 pm

BİRLEŞİK DEVLETLER BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİRİYOR

22 Ocak 1917’de bir açıklama yapan Alman hükümeti, sınırsız denizaltı savaşına yeniden başlanacağını bildirdi. Nisan ayına kadar beş ABD gemisinin batırılması üzerine Wilson Kongre’nin savaş ilan etmesini istedi. Hükümet bunun hemen ardından, asker, endüstri, işçi ve tarım kaynaklarını seferber etmeye başladı. Ekim 1918’e gelindiğinde, Müttefik zaferinin hemen öncesinde, Fransa’ya 1.750.000’den fazla askerden oluşan bir ABD ordusu gönderilmiş bulunuyordu.

ABD donanmasının denizaltı ablukasını kırma yolunda İngiltere’ye yaptığı yaşamsal yardımın yanı sıra 1918 yazında, uzun süredir beklenmekte olan Alman saldırısı başlayınca, General John J. Pershing komutasındaki Amerikan birlikleri karada da sonucu etkileyen başarılar kazandılar. Sözgelimi, Amerikan güçleri Kasım ayında, Almanların övünç kaynağı Hindenburg Hattı’nın aşıldığı Meuse-Argonne saldırısı sırasında önemli bir görev yüklendiler.

Başkan Wilson, Müttefikler’in savaş amaçlarını saptayarak ve savaşın Alman halkına değil onların despot hükümetlerine karşı yapıldığı konusunda ısrar ederek, savaşın kısa sürede sonuçlanmasına büyük bir katkıda bulundu. Ocak 1918’de, adil bir barışın temeli olarak Senato’ya sunduğu ünlü 14 Nokta, gizli uluslararası anlaşmaların terk edilmesi, açık denizlerde dolaşım özgürlüğünün güvence altına alınması, uluslararası ticaretteki gümrük tarifesi engellerinin kaldırılması, ulusal silahlanma düzeyinin düşürülmesi ve sömürgeci devletlerin taleplerinin, etkilenen sömürge halkının çıkarları gözetilerek düzenlenmesi çağrısında bulunuyordu. Diğer bazı noktalarla da, özyönetimin ve Avrupa uluslarının ekonomik kalkınmasının engellenmeden gerçekleştirilmesi sağlanmaya çalışılıyordu. 14. Nokta, Wilson’un barış kemerinin temel taşını oluşturuyordu: “büyük-küçük her devletin siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü karşılıklı güvence altına alabilecek” bir uluslar örgütünün kurulması.

1918 yaz aylarında, Alman orduları geriletilmeye başlayınca, Alman Hükümeti, 14 Nokta temel alınarak görüşmeler yapılması için Wilson’dan ricada bulundu. Başkan Müttefikler’le görüştü; onlar da Almanya’nın önerisini kabul ettiler. 11 Kasımda bir bırakışma (mütareke) imzalandı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:29 pm

MİLLETLER CEMİYETİ

Wilson, sonuçta imzalanacak antlaşmanın görüşmeler sonucu erişilmiş bir barış özelliği taşıyacağını umuyor; fakat, savaşın derinleştirdiği duygular yüzünden Müttefikler’in aşırı taleplerde bulunacaklarından korkuyordu. Bu konuda haklı çıktı. Ulusların kendi geleceklerini kendilerinin saptamaları kavramının yaşama geçirilmesinin olanak dışı olduğu ortaya çıktı. Barış yolunda en büyük umudunu oluşturan Milletler Cemiyeti’nin, Müttefikler’le uzlaşmaya varmazsa geçekleşemeyeceğine inanan Wilson, Paris’teki barış görüşmeleri sırasında gerek ulusların kendi geleceklerini kendilerinin saptamaları kavramı ve gerekse açık diplomasi konusu ve belirli diğer noktalar üzerinde ödün verdi. Buna karşın, Fransa Başbakanı Clemenceau’nun tüm Rhineland bölgesinin Almanya’dan ayrılması taleplerine karşı direndi, Saar Havzası’nın Fransa’ya katılmasını önledi ve tüm savaş bedelinin Almanya’ya ödetilmesi önerisini boşa çıkardı; fakat, Versailles Barış Antlaşması Almanya’ya büyük bir savaş tazminatı yükü getirdi.

Sonuçta, Wilson’un cömert ve kalıcı bir barışa yönelik önerilerinden, Milletler Cemiyeti dışında, pek bir şey kalmadı ve Başkan son olarak, kendi ülkesinin Milletler Cemiyeti üyeliğine sırt çevirmesine de katlanmak zorunda kaldı. Wilson, bir bakıma durumu iyi değerlendirememesi sonucu, siyasal bir yanlışlık yaptı ve muhalefetteki Cumhuriyetçi Parti’nin ileri gelenlerinden birini Paris’e götürdüğü Barış Heyetine katmadı. Geri döndüğünde de, Amerika’nın Milletler Cemiyeti’ne girmesi çağrısı yaptığı sırada, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’nun onayını sağlayabilmek için en ufak bir ödün bile vermeyi reddetti.

Wilson Washington’da başarısız olunca, davasını halka anlatmak için ülke çapında bir geziye çıktı. 25 Eylül 1919’da Colorado’nun Pueblo kentindeyken, barışa erişme çabalarının yıpratıcı etkisi ve savaş dönemi başkanlığının yarattığı büyük baskı yüzünden ağır bir felç geçirdi ve bir daha tümüyle iyileşemedi. Senato Mart 1920’de hem Versailles Antlaşmasını hem de Milletler Cemiyeti Anlaşmasını reddetti. Bu yüzden, ne Birleşik Devletler’in ne de Rusya’nın katıldığı Milletler Cemiyeti zayıf bir örgüt olarak kaldı.

Wilson’un savaş ve barışa ahlaki ve yasal bir temel oluşturulmasına ilişkin inancı ulusu da etkilemişti. Buna karşılık, olaylar onun iyimser yaklaşımına uygun olarak gelişmeyince, Wilson idealizmi yerini düş kırıklığına bıraktı ve ulus yalnızlığa çekildi.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:29 pm

SAVAŞ SONRASI HUZURSUZLUK

Savaştan barışa geçiş çok kişi için bir huzursuzluk kaynağı oldu. 1917 yılında Avrupa’da büyük bir hızla yayılmış olan grip salgını, 1918 ilkbaharında Birleşik Devletler’e de sıçradı. Bir yıl sonra, nasıl başladıysa yine öyle anlaşılmaz bir biçimde sona erdiğinde yarım milyondan çok Amerikalı ölmüştü.

Savaşın hemen ardından yaşanan hızlı ekonomik gelişmenin yarattığı büyük beklentiler, savaş sonrası ekonomisi olağan düzeyine geri dönünce, büyük bir hızla yok oldu. İşçiler de, hayat pahalılığının yükselmesi, uzun çalışma saatleri uygulanması ve yöneticilerin onların dertlerine kulak asmaması yüzünden huzursuz oluyorlardı. Sadece 1919’da dört milyondan fazla işçi greve gitti. Bunun yanı sıra, yaz ayları sırasında hem Kuzey’de hem de Güney’de ırkçı ayaklanmalar oldu. Buna karşın, ülkede en büyük tepki ve kaygı yaratan olay, iki yıl önce Birleşik Devletler sınırları dışında ortaya çıkmıştı: Rusya’daki 1917 Bolşevik Devrimi. Moralleri bozulan Amerikalılar, Rusya’da nasıl küçük bir hizip iktidara geldiyse, Birleşik Devletler’de de ufak bir gurubun aynı şekilde yönetimi ele geçirmesinden korkmaya başlamışlardı. Posta idaresi Nisan 1919’da, toplumun önde gelen kişilerine postalanmış 40 bomba ele geçirince bu korkular gerçeğe dönüştü.

Adalet Bakanı A.Mitchell Palmer, Bakanlık içinde yeni bir genel istihbarat dairesi kurdu ve dairenin başına J.Edgar Hoover’i getirdi. Hoover radikalliğiyle tanınmış kişiler hakkında bilgi toplamaya başladı ve çeşitli örgütlere yapılan baskınlar sonucu pek çok kişi sınır dışı edildi. Palmer’in yoğun uyarıları “Kızıl Korkusu” diye bilinen gelişmeyi körüklediyse de, tehditler hiçbir zaman gerçekleşmedi; 1920 yılına gelindiğinde, Amerikan halkı Birleşik Devletler’in anarşi tehlikesinden uzak olduğunu anlamıştı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:30 pm

HAREKETLİ 1920’LER

1920 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Warren G.Harding’in büyük bir zafer kazanması, Wilson’un idealizminin ve uluslararası alanda sürdürdüğü politikanın genelde kabul görmediğine ilişkin son kanıt oldu. Gazeteci William Allen White’nin yazdığına göre, Amerikan halkı “sorunlardan bıkmış, ideallerden usanmış ve asil olmaktan sıkılmıştı.”

1920 seçimlerinin bir özelliği de, ülke genelinde kadınların ilk kez bir başkan adayı için oy kullanmış olmalarıydı. Kongre’nin 1919 yılında Anayasa’daki 19. Değişiklik’i eyaletlere sunması ve onaylanması sonucu, kadınların bir yıl sonra oy kullanmalarına yol açılmıştı.

1920’lerin hükümet politikası, en azından ülkenin kentsel alanlarındaki gönence uygun olarak aşırı muhafazakar bir çizgi izledi. Anılan politika, eğer hükümet özel işletmeleri desteklerse gönencin giderek nüfusun kalan kesimlerinin çoğuna da yayılacağı inancına dayanıyordu.

Buna uygun olarak, Cumhuriyetçilerin politikası, ABD endüstrisi için en elverişli koşulların yaratılmasına yönelmişti. 1922 ve 1930 yıllarında kabul edilen yeni yasalarla gümrük tarifeleri yükseltildi ve ABD imalatçılarının iç piyasada birbiri ardından tekeller yaratmaları güvence altına alındı. Bunlardan ikincisi olan 1930 tarihli Smoot-Hawley Yasası ile o kadar yüksek gümrük tarifeleri getirilmişti ki, 1.000’den fazla ekonomist Başkan Herbert Hoover’e baş vurup yasayı veto etmesi talebinde bulundu; yasanın çıkarılmasını izleyen gelişmeler, diğer ülkelerin ağır misillemelerde bulunacakları yolundaki tahminleri haklı çıkardı. Federal hükümet aynı yıllarda Maliye Bakanı Andrew Mellon’un, yüksek gelir vergilerinin zenginlerin yeni endüstri teşebbüslerine girmelerini engelleyeceği yolundaki inancını yansıtan bir vergi indirimleri politikası uygulamaya başladı. Bakan’ın, savaş yıllarında uygulanmış olan gelir vergilerinin, aşırı kar vergilerinin ve kurumlar vergilerinin ya tümüyle kaldırılması ya da büyük ölçüde azaltılmasına ilişkin önerilerine uyan Kongre, 1921-1929 arasında bir dizi yasa kabul etti.

Harding’in başkan yardımcılığını yapan, onun 1923’te ölümü üzerine başkanlığa getirilen, 1924’teki başkanlık seçimlerini kazanan ve asık suratlı bir Vermontlu olan Calvin Coolidge, “Amerikan halkının temel uğraşı ticarettir” demişti. Coolidge, Cumhuriyetçi Parti’nin muhafazakar ekonomik politikasını uyguladı; fakat, ölümünden önce görevdeki son aylarında yolsuzluk suçlamaları karşısında kalmış olan şanssız Harding’den çok daha iyi bir yöneticiydi.

Özel sektör 1920’ler boyunca, inşaat kredileri, karlı posta taşıma sözleşmeleri ve diğer dolaylı destek yardımları gibi önemli teşvikler gördü. Sözgelimi, savaş sırasında hükümet denetimi altına alınmış olan demiryollarının yönetimi, 1920 tarihli Taşımacılık Yasası ile şimdiden özel sektöre devredilmişti bile. 1917-1920 arasında büyük kesimi devlet malı olan Ticaret Filosu da özel işletmelere satıldı.

Buna karşılık, Cumhuriyetçilerin tarım politikası, 1920’lerin gönencinden en az payı alan çiftçiler tarafından gittikçe artan bir oranda eleştirilmekteydi. 1900-1920 döneminde, savaş yıllarında ABD tarımsal ürünleri karşısında oluşan eşi görülmemiş talep nedeniyle tarımda genel bir gönenç yaşanmış ve fiyatlar yükselmişti. Çiftçiler, verimsiz olduğu için uzun yıllardır boş bırakılmış bulunan ya da o güne değin ekilmemiş halde duran toprakları kullanmışlardı. ABD çiftliklerinin değeri yükseldikçe, çitçiler daha önce almaya hiç güçlerinin bulunmadığı mal ve makineleri edinmeye başladılar. Buna karşın, savaş dönemi talebinin 1920’nin sonunda birdenbire durması yüzünden, buğday ve mısır gibi temel tarımsal ürünler ticareti büyük bir düşüş gösterdi. Amerikan tarımındaki çöküntünün pek çok nedeni vardı; ancak, bunların başında dış pazarların yitirilmesi geliyordu. ABD çiftçileri, Birleşik Devletler’in kendi gümrük tarifeleri nedeniyle mal almadığı ülkelere kolaylıkla satış yapamıyorlardı. Dünya pazarının kapıları yavaş yavaş kapanıyordu. 1930’ların genel bunalımı, zaten zayıflamış olan tarımı kolaylıkla çökertti.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:30 pm

GÖÇE İLİŞKİN GERİLİMLER

1920’lerde yabancı göçüne getirilen sınırlamalar ABD politikasında önemli bir değişiklik oluşturdu. Göç, XIX. yüzyıl sonlarında büyük ölçüde artmış ve XX. yüzyılın başlarında en yüksek düzeyine erişmişti. Sözgelimi, Birleşik Devletler’e 1900-1915 arasında, pek çoğu Güney ve Doğu Avrupalı 13 milyon göçmen geldi. Bahis konusu göçmenler arasında çok sayıda Yahudi ya da Katolik bulunması, çoğunluğu Anglosakson ve Protestan olan daha eski Amerikalıları korkutuyordu. Bunlardan bazıları, düşük ücretli işlerde çalışmaya razı olan yeni gelenlere karşı çıkıyorlar, bazıları da, Eski Dünya’daki geleneklerini sürdürmeleri, çok kez kentlerde kapalı etnik guruplar halinde yaşamaları ve genel Amerikan kültürüne uymak istemiyormuş gibi görünmeleri yüzünden yeni göçmenlerden hoşlanmıyorlardı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyüyen göç dalgası sonucu, Ku Klux Klan benzeri, yerli halkın üstünlüğü hareketleri yoğunlaştı. “Yüzde yüz Amerikalılık” çağrısında bulunan, yeniden örgütlenmiş bir Ku Klux Klan gelişti. Yeni Klan, Yeniden Yapılanma dönemindekinin aksine, yalnız ülkede doğmuş olan Protestanları üyeliğe kabul ediyor, Afrikalı Amerikalılar kadar, Katoliklere, Yahudilere ve göçmenlere de karşı çıkıyordu. Düşmanlarının tanımını yeniden düzenleyen Klan, görüşlerini Kuzey’e ve Ortabatı’ya da yaydı ve bir süre için üye sayısı çok kabardı.

Göç karşıtı duygular bir dizi yasal önlem alınmasına yol açtı ve 1924’te Göçmen Kontenjanı Yasası ile 1929’te de bir başka yasa kabul edildi. Bu yasalar uyarınca, 1920 yılına kadar Birleşik Devletler’de yerleşmiş bulunan yurttaşlarının sayısına bağlı olarak saptanan ülke kontenjanları çerçevesinde, her yıl alınacak göçmen sayısı 150.000 kişiyle sınırlandı. Bu sınırlamaların bir sonucu olarak, yerli halkın üstünlüğü örgütlerinin çekiciliği azaldı; 1930’lardaki Büyük Bunalım da göçte büyük bir düşüşe yol açtı.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:30 pm

KÜLTÜRLER ÇATIŞMASI

Bazı Amerikalılar, giderek gelişen bir kentsel ve laik toplum ile eski kırsal gelenekler çatıştıkça, dikkatlerini aile ve din üzerine yoğunlaştırarak, 1920’lerdeki çağdaş yaşamın özellikleri karşısındaki hoşnutsuzluklarını gösterdiler. Sözgelimi, profesyonel bir beyzbol oyuncusuyken Muhafazakar Protestanlığa dönen Billy Sunday gibi kökten dinci rahipler, daha basit bir geçmişe dönüşün özlemini çekenlerin sözcüsü oldular.

İncilin yorumu ile biyolojik evrim konusundaki Darwin’ci bilimin karşı karşıya gelmesiyle, bu özlem belki de en çarpıcı biçimde gözler önüne serildi. 1920’lerde Ortabatı ve Güney eyaletlerinin yasama organlarına, evrim kuramının öğretilmesini yasaklayan yasa taslakları sunulmaya başladı. Bu atılımın başında ise, beklenmedik bir biçimde, yaşlı William Jenning Bryan bulunuyor ve evrimin “ruhsal yeniden doğuşa olan gereksinimi ya da onun oluşması olasılığını reddettiğini” söyleyerek, daha önceki radikal ekonomik önerileriyle evrim karşıtı aşırıcılığını büyük bir beceriyle bağdaştırıyordu.

Amerikan İnsan Hakları Birliği’nin ülkedeki ilk evrim karşıtı yasaya meydan okuması üzerine, anılan sorun 1925 yılında Tenessee’de doruğa erişti. John Scopes adında genç bir öğretmen, biyoloji dersinde evrimi anlattığı için yargılandı. Halkın yoğun ilgisini çeken dava sırasında, eyaleti temsil eden Bryan, savunma avukatı Clarance Darrow tarafından acımasızca sorgulandı. Scopes mahkum edildi, ancak şekle ilişkin bir ayrıntıya dayanılarak salıverildi ve Bryan da duruşmalar sona erdikten birkaç gün sonra öldü.

Kültürler arasındaki temel çatışmalardan bir diğeri ise, ulusal açıdan çok daha büyük sonuçlar doğuran İçki Yasağı’ydı. Yaklaşık yüzyıl süren kışkırtmalardan sonra, alkollü içkilerin üretim, satış ve taşınmasını yasaklayan 18. Anayasa Değişikliği 1919’da kabul edildi. Amerikan yaşamından meyhaneyi ve sarhoşu silmek niyetiyle yaratılan İçki Yasağı, yasadışı içki içilen (speakeasy) binlerce işyeri ortaya çıkmasına neden oldu ve giderek daha karlı duruma gelen yeni bir suç türü, yani içki kaçakçılığını (bootlegging) yarattı. Zaman zaman “asil deneme” olarak tanımlanan İçki Yasağı 1933’te kaldırıldı.

Kökten dinci akımın yeniden canlanması ve İçki Yasağı gibi çok farklı kavramları birleştiren ortak nokta, o günlerde ortaya çıkan ve Caz Çağı, aşırılıklar dönemi, Kükreyen 1920’ler gibi çeşitli adlar verilen toplumsal ve düşünsel devrime karşı gösterilen tepkilerdi. Amerikan gençlerinin özellikle üniversitelerde sergiledikleri davranış, terbiye ve moda değişiklikleri pek çok kişiyi şaşkına çeviriyordu. Amerikan yaşamındaki sahteciliği ve rüşvetçiliği çekinmeden kınayan bir yazar ve eleştirmen olan H.L.Mecken çok sayıda düşünür arasında bir kahraman düzeyine yükseldi. Yazar F.Scott Fitzgerald da, Büyük Gatsby (The Great Gatsby) gibi kısa romanlarında, o yılların enerjisini, karmaşasını ve düş kırıklığını yansıttı.

Fitzgerald, Birinci Dünya Savaşı’nda dökülen kanlar karşısında şok geçiren, Birleşik Devletler’deki maddecilik ve ruhsal boşluk olarak algıladıkları gelişmelerden tatminsizlik duyan ve “Kayıp Kuşak” adı verilen küçük fakat etkili bir yazarlar ve düşünürler hareketinin bir parçasıydı. Aralarından pek çoğu, en ünlü üyeleri Ernest Hemingway’ın yaptığı gibi Avrupa’ya gittiler ve Paris’te bir göçmen (emigré) olarak yaşadılar.

Afrikalı Amerikalılar da bu ulusal kendi kendini sınama hareketi içinde yer aldılar. 1910-1930 arasında Güney’den Kuzey’e büyük bir göç dalgası oluştu ve 1915-1916’da en yüksek düzeyine çıktı. Pek çoğu, kırsal Güney’in aksine daha geniş çalışma olanakları ve bireysel özgürlükler sağlayan Detroit ve Chicago gibi kentsel alanlara yerleştiler. 1910’da, W.E.B.DuBois ve diğer bazı düşünürler, siyah Amerikalılar’ın seslerini yıllar geçtikçe daha güçlü bir biçimde ulusal düzeyde duyurmalarını sağlayacak olan, Renkli Halkın İlerlemesi Ulusal Derneği’ni (National Association for the Advancement of Colored People - NAACP) kurdular.

Aynı zamanda, “Harlem Rönesansı” adı verilen bir Afrikalı-Amerikalı edebiyat ve sanat hareketi doğdu. Aralarında Langston Hughes’in bulunduğu bu yazarlar da, Amerikan yaşamının gerçeklerini bile dile getirirlerken, “Kayıp Kuşak”ın yaptığı gibi, orta sınıf değerlerini ve alışılmış yazın türlerini reddettiler.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ozan23
Moderatör
Moderatör
ozan23
Yeni tema ve butonlarımız hayırlı olsun
Üye bilgileri
Cinsiyet:
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 29/12/08
Mesaj Sayısı : 949
Nerden : Elazığ
Rep Puanı: 1949
amerika tarihi - Sayfa 4 Vide
http://forumsitem.eniyiforum.org
MesajKonu: Geri: amerika tarihi amerika tarihi - Sayfa 4 Icon_minitimePaz Şub. 22, 2009 6:31 pm

BÜYÜK BUNALIM

Ekim 1929’da menkul değerler borsası çöktü ve piyasadaki kağıtların yüzde kırkının değerini yok etti. Buna karşılık, politikacılar ve endüstri liderleri, borsa çöktükten sonra bile, ülke ekonomisinin geleceği hakkında iyimser beklentilerini açıklamayı sürdürdüler; fakat, Bunalım derinleşti, güven duygusu yok oldu ve çok kişi yaşam boyu biriktirdiklerini yitirdi. 1933’e gelindiğinde, New York Menkul Kıymetler Borsası’ndaki hisselerin değeri, 1929’da erişilen en yüksek noktanın beşte biri olan bir düzeyin de altına düşmüştü. Ticarethaneler çalışmalarına son verdi, fabrikalar kapılarını kapadı, bankalar iflas etti. Çiftlik gelirleri yaklaşık yüzde 50 azaldı. 1932 yılında hemen hemen her dört Amerikalı’dan biri işsiz kalmıştı.

Sorunun temelinde, ülkenin üretim kapasitesi ile halkın tüketim gücü arasındaki büyük boşluk yatıyordu. Savaş sırasında ve sonrasında üretim tekniklerinde geliştirilen büyük yenilikler endüstriyel üretimi ABD’deki çiftçilerin ve ücretlilerin satın alma gücünün çok ötesine taşımıştı. Zenginlerin ve orta sınıfın tasarrufları, sağlıklı yatırım olanaklarından daha çok arttığı için, bir tutku halinde borsa oyunlarına ya da taşınmaz mal alımına yönelmişti. Bu nedenle de, menkul kıymetler borsasının çöküşü, zayıf bir spakülasyon çatısını yerle bir eden patlamaların sadece birincisiydi.

1932 başkanlık seçimi kampanyası büyük ölçüde Büyük Bunalım’ın nedenleri ve çözüm yollarına ilişkin tartışmalarla geçti. Menkul kıymetler borsası çökmeden sadece sekiz ay önce Beyaz Saray’a girme bahtsızlığına uğrayan Herbert Hoover, endüstri çarklarını yeniden harekete geçirmek amacıyla yorulmadan ama bir etki de yaratamadan çalıştı. Bunalım’ın gelişmesi sırasında New York Valisi olarak ün kazanan Demokrat Partili rakibi Franklin D.Roosevelt, Bunalım’ı, Cumhuriyetçilerin 1920’lerde uyguladıkları politika yüzünden daha da kötüleşen ABD ekonomisindeki yanlışlıkların yarattığını iddia ediyordu. Başkan Hoover buna karşılık olarak, ekonominin temelde sağlıklı olduğunu, ama, nedenleri savaş yıllarına kadar uzanan dünya çapındaki bunalımın etkisiyle sarsıldığını söylüyordu. Bu iddianın ardında şu açık gerçek yatıyordu: Hoover geniş ölçüde doğal iyileşme süreçlerine bağlı kalmak zorundayken, Roosevelt federal hükümetin fonlarını cesur iyileştirme denemelerinde kullanmaya hazırdı.

Seçim, Hooever’in elde ettiği 15.700.000 oya karşılık 22.800.000 oy kazanan Roosevelt’in büyük zaferiyle sonuçlandı. Birleşik Devletler, yeni bir ekonomik ve siyasal değişim dönemine girmek üzereydi.
<----------ozan23 Kullanıcısının İmzası---------->
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

amerika tarihi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
4 sayfadaki 4 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
WwW.FoRuM-SiTeM.ENiYiFoRuM.org :: (¯`·.(¯`·.(¯`·.İSLAMİYET VE TÜRK DÜNYASI.·´¯).·´¯).·´¯) :: Türk ve Dünya Tarihi :: Dünya Tarihi -


Sitemizden Yararlanmak İçin

Lütfen Üye Olun..


Kapat
Hosgeldiniz
Hala Üye degilmisiniz?
Üye olmak çok kolay
Üye olmak için tiklayin
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar